TÜRK KÜLTÜRÜNDE ASHAB-I KEHF
Dr. Abdullah DEMİRCİ
Türk kültürü, tarih boyunca kronolojik bir derinlik ve coğrafi olarak da Orta Asya’dan Avrupa’ya bir genişliği kapsar. Asya’nın derinliklerinden ortaya çıkan ilk kültür ürünleri, zamanla benimsenen değişik din ve kültürlerin etkisiyle zenginleşir.
Türklerin İslamiyeti kabulünden sonra İslam kültüründen bize dini ve kültürel anlamda maddi, manevi değerler intikal etmiştir. Bu değerler zamanla Türk kültürüne mal olmuş, onun ayrılmaz parçaları haline dönüşmüştür.
Konumuz olan Ashab-ı Kehf’e gelirsek kökeni İslam öncesine, Hıristiyanlık dönemine kadar uzanan bir hikayesi olduğunu görürüz. Bilindiği gibi tek tanrıya inanan zulme dayanamayıp, zalim Dekyanus’un eziyetinden kaçıp bir mağaraya sığınan gençlerin hikâyesi yüzyıllarca insanların dikkatini çekmiş, onunla ilgili anlatılar diyardan diyara yayılmıştır.
Kuran-ı Kerim’de 18. surenin adının Kehf (Mağara) olması ve bu gençlerin hikâyesinin orada anlatılması, Müslümanların da dikkatini çekmiştir. Muhtemelen Türklerin hafızasına bu bilgi ilk olarak Türkçe Kuran tercümeleri ile girmiştir.
Zamanla Ashab-ı Kehf(mağara arkadaşları) birçok kültür alanında kendini göstermiştir. Sanatta, işitsel (fonetik) sanatlar içinde müzik ve edebiyatta bunu görebiliriz. Görsel(plastik) sanatlarda ise hat ve resim sanatlarında bunun örneklerine rastlayabiliriz. Geleneksel sanatlarda ise minyatür ve cam altı resminde aynı örneklerle karşılaşabiliriz. Dramatik sanatlardan ise sinema ve tiyatro alanında örnekler mevcuttur.
Şimdi size edebiyatımıza, sanatımıza kısacası kültürümüze yansımış olan Ashab-ı Kehf’in kültür ürünlerimize yansımasını göstermeye çalışacağım.
SANAT DÜNYASINDA YEDİ UYURLAR
1. Resim sanatında
Azerbaycan’da yapılmış bir resimde bu konunun işlendiği tespit edilmiştir. Kitabi- Dede Qorqud Ensiklopediyası’nın 2.cildinde Maral Rahmanzadeye ait bir resim yayınlanmıştır.
2. Minyatür
A) Minyatür: Prof. Dr. Bahattin Ögel Topkapı Sarayında bulunan Ashab-ı Kehf ile ilgili iki minyatürü şöyle değerlendirmektedir:
“ Üç kişilik minyatürün uzak-şark karakteri şu noktalarda belirmektedir.
1- Fizyonomiler, saç tuvaletleri ve uzun tırnaklar.
2- Geniş kollu ve kuşaklı cübbeler
3- Kaplanın mevcudiyeti. Bu çok kuvvetli bir delil olamazsa da eseri İslami ananeden ayıran bir noktadır
Yedi kişilik minyatürü yalnızca şapkalar tarihlemeye yardım ederler. Bu şapkaları albümlerde daha ziyade gayri İslami eserlerden görüyoruz.
Estetik bakımdan, sanatkârda mağara çevresini doldurmak kaygısı büyük bir yer tutmaktadır. Bu sebeple bilhassa yukarıdaki şahısların vücutları haddinden fazla büyütülmüştür.
Muahhar ve tam manası ile İslam karakteri haiz diğer bir Eshabü’l-Kehf minyatürünün ise yalnızca elbise iliklerinin yapılış tarzı bizimkilere benzemektedir. Eshabü’l-Kehf üç kişiden de mürekkep olabilmektedir. Prof. Abdulkadir İnan’ın verdiği şifahi malümata göre Eshabü’l-Kehf mağaralarının Orta-Asya’da olduğuna dair birçok rivayetler de vardır. Fikrimizce yedi kişilik minyatürün sanatkarı ile üç kişilik eserin ait olduğu muhit arasında bağlar bulunabilir”(Ögel, .....:138).
Minyatürlerde Yedi Uyurlar
“Osmanlı minyatür sanatının seçkin örneklerinin bulunduğu yazmalardan birisi Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ndeki 1973 nolu Zübdet-üt Tevarih’tir. Metnini Seyyid Lokman Aşuri’nin hazırladığı bu yazma 1583 yılında yazılıp minyatürlenmiş ve dönemin padişahı III. Murat’a sunulmuştur..... Osmanlı minyatürlü yazmaları arasında ender rastlanan büyük boyutlu örneklerden biri olan Zübdet-üt Tevarih’in (64,7 x 41.3 cm.) içindeki 40 minyatürün çoğu tüm sayfayı kaplar......Yaklaşık 49 Peygamberle ilgili olayı anlatan 23 minyatür Osmanlı dinsel minyatürlerinin bilinen en erken örnekleri olması bakımından büyük önem taşır”(Renda 1977:59-60).
Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Seyid Lokman’ın Zübdet’üt Tevarih adlı eserinde üç minyatürlü nüsha vardır. Ayrıca bu üç metinde kullanılan 35 metre uzunluğunda tomar biçiminde özgün metin de vardır.
Sanat tarihçisi Günsel Renda’ya göre Zübdet’üt Tevarih’in minyatürleri en az dört ya da beş nakkaş elinden çıktığı ifade edilmektedir. Bu minyatürler içinde Ashab-ı Kehf ‘i konu alanlar vardır.
“ Gerek Hristiyan gerekse İslam çevrelerinde sık sık canlandırılan konulardan birisi Eshab-ı Kehf’tir. Zübdet-üt Tevarih’in metninde bu öykü uzun uzun anlatılır. Tanrılık iddia eden zalim hükümdar Dokyanus’tan kaçan altı genç, yolda rastladıkları bir çobanı da alıp tanrıyı aramaya koyulurlar. Köpekleriyle birlikte bir mağaraya gizlenen gençleri Tanrı, uzun bir uykuya daldırır. 309 yıl sonra onlara tekrar ruhlarını verir. Minyatürde Yedi Uyuyanlar mağarada görülmektedir”(Renda 1977:63).
Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine kısmında 2160 numarada kayıtlı 90 yapraklı bir albümde muhtelif yazılarla birlikte 96 minyatür yer almaktadır. Sultan Fatih devrinde toplanan ve en son tarihli yazı M.1511 tarihine giden albümün 83 A sayfasında yer alan Eshab-ı Kehf minyatürü ile ilgili olarak Tahsin Öz şu bilgileri vermektedir:”Bir daire içine sıkıştırılan Eshab-ı Kehf’e ait bu kadar manalı ve kuvvetli bir ifadeye kolaylıkla raslanamaz. Elbiseler yeşil, mavi, sarı eflatun ve kurşunidir. Köpek (Kıtmir) siyahtır. Ten renginde olan sima ve ellerin boyası, daha parlamaktadır”(Öz 1952:34).
3. Yazı Resimde Ashab-ı Kehf ve Eshab-ı Kehf Gemisi
İsmail Derdi’nin 1690 tarihli bu levhada tek ve çok tanrılı pekçok dinin geçmişinde yer alan ve Kur'an-ı Kerim'de de geçen Esháb-ı Kehf sözkonusu edilmektedir. 'Yedi uyurlar' olarak bilinen Yemliha, Mekselina, Misliha, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayuş ve köpekleri Kıtmir'in isimleri bu levhada gemi biçimi verilerek yazılmış; altın, siyah ve yeşille renklendirilmiştir İsmail Derdi'nin bu levhası Topkapı Sarayı'ndadır.
Türkler, İslamiyeti kabul ettikleri zaman benimsedikleri Arap alfabesini, bir iletişim aracı ve süsleme unsuru olmaktan çıkarıp, fevkalade özgün ulusal bir sanat olarak geliştirmişler ve dünya sanat tarihinde önemli bir yer almasını sağlamışlardır. “Kur’ân-ı Kerim, Mekke’de nâzil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” sözü bu gerçeğin en güzel ifadesidir. Günümüzde, cami, müze, kütüphane ve özel koleksiyonlarımızı süsleyen hatlar, Türk sanatçısının ince zevkini ve estetik anlayışını yansıtan birer milli mirastır.
“Bu yedi kişi yıllar boyu hem hristiyanlar, hem de Müslümanlarca kutsal sayıldığından adları camilere, tekkelere, muskalara girmiş, sihir ve tılsım yerine geçen Hazreti Süleyman’ın altı köşeli mührü bunların adlarıyla da zaman zaman meydana getirilmiştir. Bunun ortasında harfler veya rakamlarla ‘Vefk’ler yazılır, bazen lafza-i celal (Allah) belirtilirdi”(Aksel 1966; 3986).
“Eshab-ı Kehf’in adları kalyon, kadırga, çektiri, saltanat kayığı olmak üzere yelkenler, küreklerle, kaptan köşkleriyle adeta masal gemileri şekillerini alırlar.
Bu gemi, halk arasında Nuh’un Gemisine de benzetilirdi. Buna sebep bazı yazı-resimlerde ağzında bir zeytin dalı ile görünen güvercindir. Bu gemilerin çok defa yelkenlerinde ‘Yasin’ veya ayetler bulunur. Bazen de beyitler veya ‘Ya Hafız, ‘Ya Malik – El Mülk’ yazıları katılırdı. Yalnız bu mağara kişilerinin uyur bir şekilde resimlenmeleri gerekirken yazı-resim şeklinde sembolleşmeleri onlara resimden çok bir tılsım manzarası veriyordu. Gemi, resmi hiçbir surette günah olmadığı halde kutsal adlardan, yazılardan tertiplenmesi, bunun aynı zamanda bir dua olduğunu ortaya kor.
Burada harflerden uzanmış çizgilerle yelken direkleri, daha doğrusu bütün bir yazı gemi belirir. Halk çok defa anlamadığına önem verir. Bu sebepten gerçek gemilerden çok böyle yazı-resim gemilere ilgi gösterir, bunlarda manevi bir şeyler arar. Nitekim bu yazı-gemilerin altında bazen şöyle bir yazı yer alır: Vebadan, taundan, yangından beni hıfz eden beş şeyim var; El Mustafa, El Murteza ve ‘Ebnahuma’ iki oğulları Hasan Hüseyin el Fatima.
Geleneklere göre Eshab-ı Kehf’in adları kutsal sayılmakla beraber bunlar söylendiği zaman besmele çekilmez; Bunun sebebi Kıtmir(Köpek) in bulunuşudur. Müslümanlıkta köpeğin ve resmin bulunduğu yere melek girmez diye bir inanış olduğundan köpek çok defa kapı dışında bulunur.
Topkapı Sarayında bulunan büyük gemi resmi Eshab-ı Kehf’in adlarıyla birlikte ayetlerle süslenmiştir. Bu büyük yazı-resim levha aynı zamanda havaya yapışık gibi görülen çiçeklerle dekoratif bir özellik alır.
Sade mağara erenlerinin adları değil yer yer ayetler de yelkenler de, bayraklar da görünür. ‘Ya melikülmülk, Tevekkeltü alellah, İnnafetahna leke’ en üstte ‘ ya hafiyyeleltaf neccina mimma nahaf’ yazısı eserin dini koruyuculuğunu açıklar. Bu yazı ‘Ey lütufları esirgemeyen Allah, bizi korktuklarımızdan koru’ dur.
Uzun çatallı bayraklar altında üç köşk görünür. Bundan önceki gemiden daha fazla resme kayan bu levha, az bir mesafeden yazılar silinip yelkenli gemi ortaya çıkabilir.(Aksel 1966: 3587-3588)”
Malik Aksel bu sulu boya resmin özelliklerini şöyle anlatmaktadır. “Bu sulu boya resimde yelkenlerin tamamiyle yazıdan uzaklaştığı belli olmaktadır. Bu harb gemisinin özelliği de realist bir gözle çizilmiş olmasıdır. Burada dikkati çeken bir nokta da sol üst köşede sülüs yazıyla beliren bir beyittir. İhtimal bu yazı – resim gemi kaptan Gazi Hasan Paşa’ya hediye edilmiştir. Bu resimde yazı artık pek az bir yer tutmada yazı, yerini resme terk etmededir”(Aksel 1966: 3989).
Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik adlı eserinde yedi uyurlarla ilgili çeşitli levhaların dergahlarda bulunmasıyla ilgili olarak şunları ifade etmektedir: “Bir çok dergahlarda ve Bektaşi ve Alevi ve diğer mistik yollar mensubu kişilerin evlerinde gemi şeklinde ve birbiri içine girmiş karışık (girift) yazılar şeklinde Yedi Uyurlar (Ashab-ı Kehf) adlarından meydana getirilmiş levhalar gördüm”(Dedebaba 2001:666).
Sanat tarihçisi Celal Esad Arseven’in eserlerinde de bu konu ele alınmıştır. Örneğin 1939’da basılan L’Art Turc (Sf. 239) adlı eserinde klişesi görülen kayık şeklinde yazılmış bir Amentü levhasına da rastlanmaktadır. Bu konuda Dedebaba şunları da eklemektedir. “Yedi Uyurlar resim şeklinde yazı kompozisyonları da yapılmıştır. Bunlar da ötekileri gibi kağıt ve kartonlara yazılmış levhalar, tahta oymalar veya ipekli kumaş, kadife ve atlaslar üzerine sırma veya renkli ipekle işlemle suretiyle meydana getirilmiş eserlerdir....Bu yedi kişi tevhide (Tanrı’nın birliğine) inandıkları için Müslümanlar bunları kutsal kişiler gibi kabul etmişlerdir. Yukarıda söylediğim levha benzeri yapıtlardan başka, bunların adlarının mühürler de vardır. Ortasında Yâhū yazılı ve Yedi Uyurlar’ın adlarının uzayan harf çizgileri bir mühr-ü Süleyman (altı köşeli yıldız) şekli meydana getirilmiş bir mührü dostum Muzaffer Tanrıyar erenler Fakir’e hediye etmişlerdi. Bu mühürler sihir ve tılsım olarak da bazı vefklerde kullanılmıştır.
Malik Aksel, Türklerde Dini Resimler adlı eserinde Ashab-ı Kehf ile ilgili olarak yapılmış sanat eserlerini tanıtmıştır. Aksel bu yazısında önce maşallah yazılı iki ibrik arasında yer alan altı köşeli yıldız çevresi içindeki Eshab-ı Kehf adlarını tanıtmıştır. Bu, cam üzerine yıldızlar ve boyalarla yapılmış bir eserdir. Aksel aynı eserde gemi şeklinde Ashab-ı Kehf adlarının yer aldığı üç resmi de tanıtmıştır. Aksel’in Ashab-ı Kehf’in isimleriyle ilgili görüşü şöyledir :
“Bunlar Arap ve Hıristiyan adlarından çok Süryani adlara benzer. Eshab-ı Kehf’in en tanınmış mağarası Elbistan’dadır. Yanında bir kilise ve bir mescit bulunur. Bu yedi kutsal kişi, yıllar boyu hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlarca kutsal sayıldığından adları camilere, tekkelere, muskalara girmiştir. Sihir ve tılsım yerine geçen Hz. Süleyman’ın altı köşeli mührü bazen da bu adlarla süslenir, orta yere de «vefk»ler veya «lafza-i celal» yani Allah adı konurdu” (Aksel 1967 . 65).
Yedi Uyurlar adıyla yazılmış gemi şekillerinin birkaç çeşidini gördüm. Malik Aksel’in kitabında da (Türklerde Dini Resimler s 66 – 70) bir ayetler de bulunur. Vav (V) harfleriyle on çifte kürekli yelkenli kayık şeklinde Yedi Uyurlar adları yazılmış güzel levhalar vardır. Vav harfi sofilere göre Vedūd’dur. Tanrı adının simgesidir. Vecd, Vefâ’dır. Ebediyete, Tanrı’ya, onun sevgililerine, aydınlatıcıya, yola, dosta, ve verdiği ikrar’a vefadır; keza her nesneye veda edip (Masiva kaydından sıyrılıp) sadece Gerçek olana yönelmedir”(Dedebaba 2001: 667).
Yedi Uyurlar’ın hat sanatında canlandıran ustalardan biri de İsmail Derdi’dir. Onun yazdığı levha Topkapı Sarayı’nda olup, bir gazetemizin Ramazan sayfasında şu bilgilerle birlikte yer almıştır: “1690 tarihli bu levhada tek ve çok tanrılı pek çok dinin geçmişinde yer alan ve Kur'an-ı Kerim'de de geçen Esháb-ı Kehf sözkonusu edilmektedir. “Yedi uyurlar” olarak bilinen Yemliha, Mekselina, Misliha, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayuş ve köpekleri Kıtmir'in isimleri bu levhada gemi biçimi verilerek yazılmış; altın, siyah ve yeşille renklendirilmiştir. İsmail Derdi'nin bu levhası Topkapı Sarayı'ndadır.”
İslam yazı sanatını zirveye taşıyan hattat olrak tanınan Amasyalı Şeyh Hamdullah hat sanatının en çok tanınan isimlerindendir. İlim ve sanat dünyamıza bilhassa altı türde eserler veren Şeyh Hamdullah’ın kırkyedi adet Mushaf-ı Şerif, Meşarik ve Mesahib-i Şerif, bine ulaşan Enam , Kehf, Nebe sureleri, tomar, kıta ve murakka yazmıştır.
Ashab-ı Kehf’in isimlerinin bulunduğu yazılar bazı eski tarihi camilerde de yer almıştır. Mesela Kastamonu’daki üzerinde “Mevlana Camisi, H 1262” (1846) yazan Harmason Camisi bunlardan biridir. “Hüseyin Ata’ya (1936) göre birkaç sıra taş, bir sıra ağaç, birkaç sıra taş, bir sıra ağaç... “Selçuklumimarisi” olarak yapılmış. Caminin 5 metrelik girişi sonradan yapılmış olabilir (1846 bu tarih olmalıdır). Bu ek yapılmadan önce giriş kapısı üstüne konulan Yedi Uyurlar’ın (Eshab-ı Kehf) adlarından kimi, sonradan eklendiği sanılan iki odanın duvarlarında kalmış (2001’de bu iki oda kaldırıldı)”( http://www.abanagazetesi.com/camiler.htm).
Yine Kayseri Bedesteni’nin güney yan bölümüne açılan kapını üzerinde Ashab-ı Kehf’in isimleri yer almaktadır.(Çayırdağ 1981:547) Kayseri’de vakıf kayıtlarında Hançerli Fatma Sultan Vakfı olarak geçen bedestenin güney yan bölümüne açılan kapının dış yüzünde birinci kitabeye simetrik olarak konmuş mermer kitabe taşı üzerine kazınmak üzere çizilmiş, Ashab-ı Kehf’in isimleri olarak Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayyuş, Kıtmir isimleri ve hattatın ismi olan Seyfullah bulunmaktadır.
Yine Cizre’deki tarihi köprünün 1909 yılında Gertrude Bell tarafından çekilen resminde Köprünün batıdaki orta ayağında, aynalı kufi yazıyla “ yemliha ” ibaresine yer verilmiştir. Köşeden çekilen resimde Yemliha ismi makili hatla Arapça olarak yazılmıştır.Bu isim Ashab- Kehf’teki Yemliha ismini çağrıştırmaktadır(Ertekin 2005).
Arap tarihçilerinden Mekarri, Kurtuba camiinde Musa’nın asasını, Eshab-ı Kehf ve Nuh’un kargasını gösteren resimlerin bulunduğunu söylerse de bunun hakkında eski metinlerde hiçbir işaret yoktur.(Şekerci 1974:82).
4. Sinema / T.V. Dizileri
4.1. Belgesel Filmlerde Yedi Uyurlar
Yapım Tarihi : 1996
Süresi : 30'
Bölüm Sayısı : 1
Çekim Yeri - Kahramanmaraş / Afşin, İçel / Tarsus ve İzmir / Efes
Yapımcı - Muharrem Sevil / Serpil ALGÜL
Yönetmen - Muharrem Sevil / Serpil ALGÜL
Metin Yazarı - Halime TOROS
Kameraman - Halil ELMAS
Yaygın kullanımıyla " Yedi Uyurlar " olarak bilinen mağaralar, Hz. İsa sonrasında Hıristiyanlara yapılan baskılar ve işkenceler dayanılmaz hale gelir. Dönemin İmparatorunun zulmünden kaçan gençler bir mağaraya sığınırlar ve uykuya dalarlar. Kuran-ı Kerim'de bu gençlerin 309 yıl mağarada kaldıkları ve sonra uyandıkları yazar. Daha sonra gençlerden biri acıkarak yiyecek bulmak için kente iner. İmparator Decius dönemine ait parayı görenler şaşırarak gençle birlikte mağaraya gelirler. Gençler Tanrı'nın kendilerini bu uykuya yatırdığını söylerler ve tekrar ölüm uykusuna yatarlar. İmparator mağaranın ağzını kapatarak bir mescit yaptırır. Belgeselde mağara kültürü de anlatılmaktadır.
Kaynak - TRT Radyo ve Televizyon Dergisi / Sayı 88
4.2. Dizi Film
“Mağara arkadaşları adıyla iki t.v. kanalında gösterilen Ashab-ı Kehf dizisi 14 bölümden oluşmaktadır. 2001 yılı Ramazan ayında televizyonda gösterilen dizi İran yapımıdır. Bu dizi film daha sonra CD olarak piyasaya çıkmış hatta bazı gazeteler tarafından promosyon olarak dağıtılmıştır. Bununla ilgili bir gazetenin televizyon sayfası haberi aşağıdadır:
“Bir gecede yüzlerce yıl”
Mağara Arkadaşları / KANAL 7 15.15
Yön.: Farajullah Silahshur
Oyn.: Jafar Dahkan, Mahtap Qerameti, Jihanbahsh Soltani.
Mağara Arkadaşları (Ashab-ı Kehf) İslam kaynaklarının yanı sıra Hıristiyan kaynaklarından da yararlanılarak hazırlanan hikayede; Roma İmparatorluğu’nun doğuşundan 890 yıl sonra yaşanmış olaylar anlatılıyor. Hazreti İsa’nın doğumundan 137, Roma İmparatorluğu’nun doğuşundan 890 yıl sonra yaşanmış gerçek bir olaydan alınan dizi, Ramazan ayı boyunca seyirciyle buluşuyor. Putlara tapan Romalılar ile her türlü baskıya rağmen tek İlah’a olan inançlarını haykıran Hazreti İsa’nın öğretisine sadık İseviler arasında süren büyük mücadele ve işkenceden kaçarken bir gecede yüzlerce yıllık uykuya dalan yedi kişinin mucizesi, Mağara Arkadaşları (Ashab-ı Kehf)'in hikayesi”(Zaman 27.11.2001)
Zulme karşı boyun eğmeyen genç yürekler. Onlar, hakikatleri inkar edenlerle yollarını ayırdılar. Allah onları zalimlerin elinden kurtardı ve kıyamete kadar anılacak bir mucize yaptı. 300 yılı aşkın bir süre mağarada uyuyan imanlı gençlerin derslerle yüklü hayat hikayesi... Yönetmen : Farajullah Silahjur Oyuncular : Jafar Dahkan - Mahtab Querameti - Jihanbahsh Soltani Hossein Yari - Reza İranmanash
Program Kimliği
Yönetmen : Farajullah Silahjur
Oyuncular : Jafar Dahkan-Mahtab Querameti- Jihanbahsh Soltani Hossein Yari- Reza İranmanash
Yayın Günü ve Saati : Pazartesi 20:00 - Cumartesi 21:00
Kategorisi : Prime Time
Yayın Periyodu : Haftada 1 Gün 18 Bölüm
Süre : 45 Dk.
Yayın Formatı : Bant
Program Türü : Dizi
4.3. Sinema filmi
Uzun Gece-Eshab-Kehf, sinema filmi olarak çekilmiş, daha sonra 2 CD halinde piyasaya sürülmüştür. Filmin süresi 120 dakikadır. İFPAŞ!ın yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmeni ve senaristi Aykut Düz’ dür. Başrollerde ise Salih Kırmızı, Ümit Acar ve Cem Akyoldaş yer almaktadır.
VCD tanıtımında konusu şöyle ifade edilmektedir:
Konu : Roma imparatorlarından Domityanus veya Dakyanus, zalim putperest biriydi. Tanrılığını ilan etti. Efsus, yani Tarsus’ta zulmüne katlanamayan yedi genç, şehirden 15 km. uzakta bir mağarada saklandılar, uyuya kaldılar. 300 sene sonra imparator Teodos zamanında uyandılar. Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenus, Kefeştatayyuş ve köpekleri Kıtmir’in her şeyin değiştiği bir dünyada yüzlerce yıl önceki mantık, anlayış, adet, gelenek – görenek ve paraları ile ne durumlara düştüklerinin filmi.
2006 yılında Mersin'in Tarsus ilçesi'ndeki "Eshab-ı Kehf”in tanıtılması amacıyla Rüştü Aydın'ın yönetmenliğinde Kıtmir-Eshab-ı Kehf filmi çekiliyor. Basında ve internetteki haber sitelerinde yer alan bilgilere göre görüntü yönetmenliğini Yasin Korkmaz'ın üstlendiği filmin oyuncuları Tarsuslular arasından seçilecek. Filmde, geçmişten günümüze kadar geçen süreç güncel bir tarz ile anlatılacak.
Filmin yönetmeni Aydın, Eshab-ı Kehf öyküsünün Kur'an-ı Kerim'de sure ve ayet ile anlatılması dolayısıyla insanların ilgisini çektiğini belirtiyor. Aydın, “Halk arasında Yedi Uyurlar olarak bilinen Eshab-ı Kehf öyküsünü, efsanede adı geçen köpeğin (Kıtmir) adı ile çekeceğiz. Gençlerin, kendileri gibi inancı olan insanları hunharca öldürüp kale kapılarına asan zalim Kral Dekyanus ile verdiği yaşam mücadelesinin ele alındığı filmde, hem güncellik hem de geçmiş bir arada canlandırılacak.” diyor. Önümüzdeki hafta çekimlerine başlanacak film, mart ayı sonunda tamamlanacak.
Eshab-ı Kehf’in hikâyesi:
Eshab-ı Kehf hadisesi Kur'an-ı Kerim'de “yeniden dirilme” inancının delilleri arasında gösterilir. Buna göre; Efsus ya da Yarpuz denilen bir şehirde Dakyanus adında zalim bir hükümdar, halkı kendisine ve putlarına taptırırmış. Allah'ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç ise gizlice ibadet ederek bu zalimin buyruğu dışına çıkarlarmış. Dakyanus'tan kaçan gençler, bir çobana rastlarlar. Çoban ve Kıtmir adındaki köpeği de onlara katılır. Çobanın bildiği bir mağaraya sığınan Eshab-ı Kehf burada uykuya dalar. Kralın vezirleri mağarayı bulurlar ve ağzını kapatırlar. Eshab-ı Kehf, bir rivayete göre 309 sene burada kalır. Uyandıklarında, içlerinden Yemliha'yı şehre ekmek almaya gönderirler. Şehirde, Dakyanus zamanından kalma para ile alışveriş yapmak isteyen Yemliha'dan şüphelenen halk, onu mahkemeye çıkartır. Yemliha, delil için kalabalığı mağaranın olduğu yere getirir. Ancak, mağarada kendisini bekleyen arkadaşlarının korkabileceğinden bahisle, içeriye yalnız girip onlara durumu anlatacağını söyleyerek ayrılır ve sır olup gider
Bilindiği gibi Yedi Uyurlar olarak bilinen Eshab-ı Kehf öyküsü, İslam Dini’nin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de sure ve ayetleri yer alırken; Hristiyanlarca da kutsal sayılmakta ve defalarca Eshab-ı Kehf filmini, çektikleri biliniyor. Tarsuslular ise; Eshab-ı Kehf filmi olan KITMİR filmini İslam inancına göre çekeceklerini söylüyorlar.
4.4. Teyp Kasetleri
Teyp kasetleri popüler kültürün en etkili ve yaygın araçlarındandır. Doldurulan kaset sayesinde bir müzik eseri veya sözlü kültür milyonlara ulaşma şansına sahiptir.Yedi Uyurların mağarası olan Tarsus’taki Ashab-ı Kehf mağarasının olduğu mıntıkada bulunan, ağırlıklı olarak dini özellikle de Yedi Uyurlarla ilgili hediyelik, hatıra eşyalar satılan mini çarşıda kasetle de satılmaktadır. Burada bir radyo oyunu olarak yazılmış diğeri de ilahi-sohbet şeklinde hazırlanmış konuyla ilgili kasete rastlanmıştır.
Bant tiyatrosu veya radyo oyunu diye bilinen bu türde “ Eshab-ı Kehf-Yedi Uyurlar” adlı eser canlandırılmıştır. Osmanlı Yayınevi’nin hazırladığı bu kasette ;
Eser: Abdulkadir Dedeoğlu
Radyofonik metin: Kasım Göçmenoğlu
Yöneten: Hüseyin Avnioğlu
İsimleri göze çarpmaktadır.
Sırt kısmında Eshab-ı Kehf kasedi, arka yüzünde Eshab-ı Kehf ve ilahileri yazan diğer kasetin bir yüzünde ilahiler, diğer tarafında olayın anlatıldığı bir sohbet yer almaktadır.
İlahi kaseti
Eshab-ı Kehf ve İlahileri adlı kaset,Tarsus’daki Ashab-ı Kehf Mağarasının bulunduğu çarşıda satılmaktadır.Kasetin ön yüzünde Tarsus’daki mağara ve caminin yer aldığı resim ile üzerinde Eshab-ı kehf mührü ve ve eshab-ı kehf tuğrası bulunmaktadır.Sırt kısmında Eshab-ı Kehf Kaseti yazan kasetin içinde çalgılar eşliğinde icra edilen ilahiler vardır.
4.5. El Sanatlarına Yansımaları
Yatağanlar, Osmanlı döneminde kullanılan kısa tabanlı, ucu hafifçe eğri, iç kenarı keskin bir tür silahtır. 16. yüzyılda ortaya çıkan yatağanların ucu sivri olduğundan hem kesici hem de delici işlevleri vardır. Osmanlı kara ve deniz askerlerince beldeki kuşağa yatay olarak yerleştirildiğinden bu adla anılır. Yatağanların kabzaları fildişi süslemeli, tabanları ve kınları zengin bezemeli örnekleri bulunmaktadır.
Bosna’da bulunan ve Zagreb’deki müzede sergilenen Ömer adlı bir ustanın yaptığı(1826-1827) yatağan kılıçta da yedi uyurların isimleri yer almaktadır.Kemik kabzalı ve çelik olan kılıcın bir yüzünde süslemeli olarak “Yaratıcıma ,kölesi Emin’e güvenimi belirtirim.O.asil ve ebedi olan bu bıçağı doğru kıl.O.doğru kıldığı sürece onun sahibinin düşmesine müsaade etme.Muhammed’i senin takipcin Emin’e şefaatçı kıl” sözleri.diğer yüzünde ise “Sahip ve taşıyıcı Emin Ağa .1242 Yemliha ,Meskelina.Meslina,Mernuş,Debernuş,Şazenuş,Kefeştatayuş,,Kıtmir”yazısı vardır.
İstanbul’daki Askeri Müze’de de bunun gibi bir yatağan kılıçta benzer ifadeler yer almaktadır."
Eski tarihi eser müzayedesinde satılmak istenen Osmanlı mercan kakma tombaklı yatağan kılıç hakkında şu bilgileri görmekteyiz : “Kılıcın orjınal rengi ilk resimdeki gibidir.diğer resimlerde işlemeler ön plana çıkarılmıştır. Osmanlı yatağan kılıç yanaklı boynuz kabze gümüş çevrili namlu 3.5 -4 cm arası değişmekte çok temiz ve çok keskin iki tarafı gümüş kakma işlemeli ve ashab-ı keyf(yedi uyurlar) isimleri yazılı 75 cm. uzunluğunda çok heybetli bir kılıçtır. 18.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı ordusunda genellikle piyade sınıfı olarak bilinen yeniçeri ile denizci askerleri olan levend'ler tarafından yaygın olarak kullanılan kesici bir silahtır..balkanlarda da kullanılmış hatta Sırplar arasında 19.yy'da ulusal bir nitelik haline gelmiştir. Genelde kın içinde ve beldeki silahlıkta taşınırdı,uzun olanlara ormanlıda zeybek bıçağı adı da verilirdi,çok ince ve keskin olarak iyi çelikten yapılırdı,iç bükey formlu tek ağızlı bir kılıçtır Yatağanlar üzerinde görülen süsleme ve kitabeler kakma,savat,kabartma,oyma,kazıma ve sıvama tekniği ile yapılmış ashab-ı keyf ismi-Kuran'dan ayetler,rumiler,palmetler,şemseler,salbek ve bitkisel bezemeler,mührü süleymani, çeşitli arma ve tılsımlar ile sihir sembolleri kullanılmıştır.türk maden sanatının en güzel örneklerinden olan yatağan kılıçlar dünyaya nam salmıştır.
Günümüzde bu ve benzeri eserler, manevi değerlerin ötesinde müzayedelerde satışa sunularak maddi anlamda değerlenmekte ve el değiştirmektedir.
4.5.1. Camaltı Resimlerinde Yedi Uyuyanlar
Genellikle resim eğitimi görmemiş ve bu tekniklere dikkat etmeyen halk ressamları tarafından yapılan camaltı resimlerinde de Yedi Uyuyanları görmekteyiz. “ Eshab-ı Kehf’in (Yedi Uyurlar) isimlerinin yazılı olduğu Amentü Gemisi ise bereket getirmesi dileğiyle genelde dükkân ve işyerlerinde bulundurulurdu”(Coşkun 2001: 76).
Günümüzde bu türden çok az resim elimizde kalmıştır. Koleksiyoncuların peşinde olduğu bu eserler,ustalarının vefatıyla birlikte üretilemez hale gelmiştir.
Ashab-ı Kehf’in sanat alanı dışında edebiyatımızın (eski – yeni) dönemine yansımış, halk edebiyatı ürünleri içinde kendine yer bulmuş çok sayıda örneği vardır. Bu konuyu başka bir yazıda ele almayı düşünüyoruz.
Dr. Abdullah DEMİRCİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder