GEREDELİ BABA-OĞUL İKİ ŞAİR
Aşık Mustafa Hıfzı ve Hüseyin Şemsi Ergüneş
Âşık Hıfzı’nın Biyografisi (1833 - 1927)
Yazar: Abdullah DEMİRCİ |
GEREDELİ BABA-OĞUL İKİ ŞAİR...
Aşık Mustafa Hıfzı ve
Hüseyin Şemsi Ergüneş
Âşık Hıfzı’nın Biyografisi (1833 - 1927)
Asıl adı (Mustafa Hıfzı)’dır. Sadettin
Nüzhet beyin edebiyat antolojisinde
bir sehv neticesi olarak Mihalıççıklı olduğu
bildirilmişse de Gerede’nin Danişmentler
(halkın söyleyişiyle Taşmanlar)
köyünde doğdu.
Babası İsa efendi, 1833 yılında Mısır
valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim
Paşa komutasındaki Mısır ordusu ile Kütahya
civarında yapılan muharebede şehit
düşmüştür. Bu sırada Gerede’nin Mucumarlar
köyünden Havva Hanım Mustafa
Hıfzıyla hâmile bulunuyordu.
Mustafa Hıfzı, 1833 yılında Gerede’nin
bu köyünde bir şehit yetimi olarak hayata
gözlerini açtı.
Öğrenmeye karşı istidadı vardı, annesi
ve yakın akrabalarının da isteğiyle tahsil
hayatına başladı. Gerede’deki tahsil devresi
delikanlılık çağına kadar sürdü; bu
sıralarda annesini de kaybetti.
Yalnız kalan Mustafa Hıfzı’yı genç
yaşa evlendirdiler; fakat kısa bir zaman
sonra eşini de kaybdince artık Gerede’de
kalamamış, İstanbul’a gitmiştir.
Bir müddet sonra denizyolu ile
Selâniğe geçmiş, orada kendisine yapılan
bir tavsiye üzerine o zaman bir Türk şehri
olan Sofya’ya gitmiş, kendisinden nasip
almak üzere Sofya’da ünlü bir kişi olan Bali
Baba tekkesi şeyhi Ahmet Babaya bağlanmıştır,
bu tarihte 27. - 28. yaşlarındadır.
Âşık Hıfzı uzun zaman bu satın terbiyesinde
kalmış, kendisini beğenen şeyhi, kızı
Redife hanımı Mustafa Hıfzı’ya nikâhlamış
ve kendisine damat etmiştir; bu sıralarda 38
yaşlarında kadardır.
1872 yılında (Hicri 1288) Hüseyin Şemsi
adını verdikleri oğulları, daha sonrada bir
kız çocukları dünyaya gelmiştir.
Bu yıllarda bir hayli yaşlanan şeyh efendi
Âşık Hıfzı’yı kendine halef seçmiş, gerekli
emanetleri teslim etmiş, bir müddet sonra
da vefat etmiştir.
Buradaki vazifesine 1878 yılına kadar
devam eden Âşık Hıfzı, bu tarihlerde
Sofya’nın Bugarlar tarafından işgali sebebiyle
tekkeyi kapatmış, ailesiyle Köprülü’ye
hicret etmiştir.
Sofya ve civarında silahlanan Bulgar komitacılarının
Türklerin ev ve işyerlerine yaptıkları
baskınlar halkı rahatsız etmektedir.bu
arada Bulgar çeteleri Bâli baba tekkesini de
yakarlar, Aşık Hıfzı efendinin tekkede mevcut
divanı da bu yangında maalesef yanar,
kimi mecmualarda çıkmış olan bazı şiirleri
bu güne kadar gelebilmiştir. Kerbela hakkındaki
bir mersiyesinin son kısmı ise şöyle
bitmektedir.
Bu muharremdir zemin – ü âsuman ağlar bugün
Vakt-i matemdir muhib-bi hânedan ağlar bugün
Eşk-i hasretler döküpte tende can ağlar bugün
Aşıkanın dide-i giryanı kan ağlar bugün
Hasılı feryad edüp cümle cihan ağlar bugün,
Ağla Hıfzı aşk ile üftadeğan ağlar bugün
Bir azim fitne uyandırdı yezid-i bi-haya
Hadiselerin devam etmesinden duyulan
rahatsızlık dolayısı ile Mustafa Hıfzı
efendi ailesini toplayıp Sofya’dan ayrılarak
Köprülü, sonra da Ustrumca’da ikameti
ihtiyar etmiştir. Bu arada tekke de
yanmıştır.
Köprülü’de oğlu Hüseyin Şemsi efendinin
tahsiline gayret göstermiş, çocuklarını
evlendirmiş, onların anavatana gelmelerine
rağmen kendisi gelememiş ve 1927
yılında 95 yaşında olduğu halde, Üsküp
civarında Çeltikçi karyesinde (köyünde)
hayata veda etmiş ve orada defnedilmiştir.
Şiirlerini topladığı divanı, 1912 yılında
Balkan harbi hengâmesinde Köprülü’nün
Sırplar tarafından işgali esnasında yanmıştır.
Bu gün ancak bazı kasideleri ve
ilâhileri elimizde bulunmaktadır. Kuvvetli
bir şiriyete malik, aruz ve heceye hakim
bir şairdir. Şiirlerini daha ziyade aruz vezni
ile, çoklarını da kaside ve mesnevi tarzında
yanmıştır. Ehl-i beyte hürmet ve bağlılığını
zaman zaman tekrarlar.
Mutasavvıf - Şair
Hüseyin Şemsi Ergüneş
(1872 - 1968)
ERGÜNEŞ, Hüseyin Şemsi. Mutasavvıf
şair (Sofya 1872 – İstanbul 1968). Geredeli
Âşık Hıfzı´ nın oğlu. İlköğrenimini Sofya’da
yaparken şehrin Bulgarların eline geçmesi
üzerine babası ile beraber Köprülü’ye gitti ve
tahsilini burada tamamladı. Bu arada Şeyh Muhammet
Nur ile tanıştı. 1891 Yılında Usturumca
Düyûn-ı Umumiye Muhasebesinde çalıştı.
Tasavvuftaki derin bilgisi yanında Arapça ve
Fransızcayı da iyi bilen şair, telif ve tercüme
çok sayıda eser vermiş, ancak bunlar basılmamıştır.
Tasavvufi şiirleri Şemsî Divânı ismi ile
basılmıştır. (1976)
Son asrın yetiştirdiği değerli mutasavvuflar
dan Hüseyin Şemsi Ergüneş 1872 yılında
Sofya da , sonradan aşık lakabıyla tanınan
Geredeli Mustafa Hıfzı Efendi’nin oğlu
ve Bâli Baba Tekkesi post – nişini Ahmet
Babanın torunu olarak dünyaya geldi, annesi
Bâli baba tekkesi şeyhi Ahmet babanın kızı
Redife hanımdır.
Babası Mustafa Hıfzı, efendi Gerede’nin
Taşmanlar olarak tanılan (Danişmentler) köyünde
bir şehit yetimi olarak doğdu, babası
İsa efendi 1833 tarihinde âsi Mısır valisi tepedelenli
Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim
paşa komutasındaki Mısır ordusu ile Kütahya
civarında yapılan savaşta şehit düşmüştür.
Bu tarihte annesi, Gerede’nin Mucumarlar
köyünden Havva hanım (Mustafa Hıfzı)’ya
hâmile idi.
Mustafa Hıfzı köyünde, tahsilini tamamladıktan
sonra tahsilini tamamlamak
GERKAV Gerede Kültür, Kalkınma ve Dayanışma Vakfı
Edebiyat Tarihi
Son asrın yetiştirdiği değerli mutasavvuflar
dan Hüseyin Şemsi Ergüneş 1872 yılında
Sofya da , sonradan aşık lakabıyla tanınan
Geredeli Mustafa Hıfzı Efendi’nin oğlu
ve Bâli Baba Tekkesi post – nişini Ahmet
Babanın torunu olarak dünyaya geldi, annesi
Bâli baba tekkesi şeyhi Ahmet babanın kızı
Redife hanımdır.
Babası Mustafa Hıfzı, efendi Gerede’nin
Taşmanlar olarak tanılan (Danişmentler) köyünde
bir şehit yetimi olarak doğdu, babası
İsa efendi 1833 tarihinde âsi Mısır valisi tepedelenli
Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim
paşa komutasındaki Mısır ordusu ile Kütahya
civarında yapılan savaşta şehit düşmüştür.
Bu tarihte annesi, Gerede’nin Mucumarlar
köyünden Havva hanım (Mustafa Hıfzı)’ya
hâmile idi.
Mustafa Hıfzı köyünde, tahsilini tamamladıktan
sonra tahsilini tamamlamak
Aşık Mustafa Hıfzı ve
Hüseyin Şemsi Ergüneş
GEREDELİ BABA-OĞUL İKİ ŞAİR...
Hüseyin Şemsi Ergüneş’in
orta yaşlardaki bir fotoğrafı.
ERGÜNEŞ, Hüseyin Şemsi. Mutasavvıf
şair (Sofya 1872 – İstanbul 1968). Geredeli
Âşık Hıfzı´ nın oğlu. İlköğrenimini Sofya’da
yaparken şehrin Bulgarların eline geçmesi
üzerine babası ile beraber Köprülü’ye gitti ve
tahsilini burada tamamladı. Bu arada Şeyh Muhammet
Nur ile tanıştı. 1891 Yılında Usturumca
Düyûn-ı Umumiye Muhasebesinde çalıştı.
Tasavvuftaki derin bilgisi yanında Arapça ve
Fransızcayı da iyi bilen şair, telif ve tercüme
çok sayıda eser vermiş, ancak bunlar basılmamıştır.
Tasavvufi şiirleri Şemsî Divânı ismi ile
basılmıştır. (1976)
Asıl adı (Mustafa Hıfzı)’dır. Sadettin
Nüzhet beyin edebiyat antolojisinde
bir sehv neticesi olarak Mihalıççıklı olduğu
bildirilmişse de Gerede’nin Danişmentler
(halkın söyleyişiyle Taşmanlar)
köyünde doğdu.
Babası İsa efendi, 1833 yılında Mısır
valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim
Paşa komutasındaki Mısır ordusu ile Kütahya
civarında yapılan muharebede şehit
düşmüştür. Bu sırada Gerede’nin Mucumarlar
köyünden Havva Hanım Mustafa
Hıfzıyla hâmile bulunuyordu.
Mustafa Hıfzı, 1833 yılında Gerede’nin
bu köyünde bir şehit yetimi olarak hayata
gözlerini açtı.
Öğrenmeye karşı istidadı vardı, annesi
ve yakın akrabalarının da isteğiyle tahsil
hayatına başladı. Gerede’deki tahsil devresi
delikanlılık çağına kadar sürdü; bu
sıralarda annesini de kaybetti.
Yalnız kalan Mustafa Hıfzı’yı genç
yaşa evlendirdiler; fakat kısa bir zaman
sonra eşini de kaybdince artık Gerede’de
kalamamış, İstanbul’a gitmiştir.
Bir müddet sonra denizyolu ile
Selâniğe geçmiş, orada kendisine yapılan
bir tavsiye üzerine o zaman bir Türk şehri
olan Sofya’ya gitmiş, kendisinden nasip
almak üzere Sofya’da ünlü bir kişi olan Bali
Baba tekkesi şeyhi Ahmet Babaya bağlanmıştır,
bu tarihte 27. - 28. yaşlarındadır.
Âşık Hıfzı uzun zaman bu satın terbiyesinde
kalmış, kendisini beğenen şeyhi, kızı
Redife hanımı Mustafa Hıfzı’ya nikâhlamış
ve kendisine damat etmiştir; bu sıralarda 38
yaşlarında kadardır.
1872 yılında (Hicri 1288) Hüseyin Şemsi
adını verdikleri oğulları, daha sonrada bir
kız çocukları dünyaya gelmiştir.
Bu yıllarda bir hayli yaşlanan şeyh efendi
Âşık Hıfzı’yı kendine halef seçmiş, gerekli
emanetleri teslim etmiş, bir müddet sonra
da vefat etmiştir.
Buradaki vazifesine 1878 yılına kadar
devam eden Âşık Hıfzı, bu tarihlerde
Sofya’nın Bugarlar tarafından işgali sebebiyle
tekkeyi kapatmış, ailesiyle Köprülü’ye
hicret etmiştir.
Sofya ve civarında silahlanan Bulgar komitacılarının
Türklerin ev ve işyerlerine yaptıkları
baskınlar halkı rahatsız etmektedir.bu
arada Bulgar çeteleri Bâli baba tekkesini de
yakarlar, Aşık Hıfzı efendinin tekkede mevcut
divanı da bu yangında maalesef yanar,
kimi mecmualarda çıkmış olan bazı şiirleri
bu güne kadar gelebilmiştir. Kerbela hakkındaki
bir mersiyesinin son kısmı ise şöyle
bitmektedir.
Bu muharremdir zemin – ü âsuman ağlar bugün
Vakt-i matemdir muhib-bi hânedan ağlar bugün
Eşk-i hasretler döküpte tende can ağlar bugün
Aşıkanın dide-i giryanı kan ağlar bugün
Hasılı feryad edüp cümle cihan ağlar bugün,
Ağla Hıfzı aşk ile üftadeğan ağlar bugün
Bir azim fitne uyandırdı yezid-i bi-haya
Hadiselerin devam etmesinden duyulan
rahatsızlık dolayısı ile Mustafa Hıfzı
efendi ailesini toplayıp Sofya’dan ayrılarak
Köprülü, sonra da Ustrumca’da ikameti
ihtiyar etmiştir. Bu arada tekke de
yanmıştır.
Köprülü’de oğlu Hüseyin Şemsi efendinin
tahsiline gayret göstermiş, çocuklarını
evlendirmiş, onların anavatana gelmelerine
rağmen kendisi gelememiş ve 1927
yılında 95 yaşında olduğu halde, Üsküp
civarında Çeltikçi karyesinde (köyünde)
hayata veda etmiş ve orada defnedilmiştir.
Şiirlerini topladığı divanı, 1912 yılında
Balkan harbi hengâmesinde Köprülü’nün
Sırplar tarafından işgali esnasında yanmıştır.
Bu gün ancak bazı kasideleri ve
ilâhileri elimizde bulunmaktadır. Kuvvetli
bir şiriyete malik, aruz ve heceye hakim
bir şairdir. Şiirlerini daha ziyade aruz vezni
ile, çoklarını da kaside ve mesnevi tarzında
yanmıştır. Ehl-i beyte hürmet ve bağlılığını
zaman zaman tekrarlar.
Âşık Hıfzı’nın Biyografisi (1833 - 1927)
Mutasavvıf - Şair
Hüseyin Şemsi Ergüneş
(1872 - 1968)
27
Gerede Bülteni Haziran 2011
Edebiyat Tarihi
için İzmir’e müteveccihen yola çıkmış bir
ara Turgutlu’da bir miktar ikamet ten sonra
mânevi sahada bağlanmak istediği zatı bulmak
için Selanik’e gitmiş ve orada bir zat
‘a bağlanarak bir müddet hizmetinde bulunmuştur.
O efendinin “oğlum senin nasibin bizde
değil , Sofya da Bâli baba tekkesi şeyhi
Ahmet babadadır oraya git” emrine icabetle
Selanik’ten Sofyaya gitmiş ve Ahmet Baba
ya bağlanmıştır.İhlası,bağlılığı ve her haliyle
arkadaşları arasında temayüz etmiş ve bir
müddet sonra efendinin kızı ile evlenerek
Ahmet babanın damadı olmuştur,Mustafa
Hıfzının bu evlilikten biri genç yaşta vefat
eden 3 kızı ve oğlu Hüseyin Şemsi dünyaya
gelmiştir,tarih hicri 1288 miladi 1872 dir.
1877 – 1878 Osmanlı Rus harbi sıralarında
ilk tahsiline Sofya’da başlayan Hüseyin
Şemsi bu hadiseleri hatırlayacak yaştadır,
Hüseyin Şemsi tahsiline Köprülü’de,
sonra da Ustrumca da devam etmiştir, ayrıca
babası Mustafa Hıfzı Efendi tarafından da
tasavvufi bilgilerle yetiştirilmiştir.
13 yaşları civarında babasının o zamanlarda
pek geçerli olan kan kardeşliği - ahiret
kardeşliği dolayısı ile amca gibi gördüğü
Ustrumcalı Hacı Faik bey vasıtası ile kendisinde
büyük tesir meydana getiren büyük
üstat Muhammed Nur-Ül –Arabi’yi tanımış
tahsilinin müsadesi nispetinde tekkeye devamı
başlamıştır.
Güzel bir sese mâlik olması itibari ile
tekkenin ilâhi grubuna alınmış artık tekkenin
bir uzvu olmuştur. Bu arada Muhammed
Nur’dan kendisinin de resmen ihvanlığa kabulunu
istemiş, Muhammed Nur kendisine
zikr talim ederek ihvanlar arasına katmış,
ama makamat için tahsilini tamamlamasını,
bir vazifeye girmesini ve evlenmesini tavsiye
etmiştir. Bu suretle yolda intisabı Muhammed
Nur Hazretleri’nedir.
Tahsiline devam ettiği bu müddet zarfın
da tekkeden ve Muhammed Nur’un sohbetlerinden
ayrılmamıştır, Muhammed Nur yaşlılığı
dolayısıyla 1300 hicri tarihinden itibaren
tekkeyi kendi imkanlarıyla inşa ettiren ve
kendisi de bu vadide bir değer olan Hacı Faik
beyi Ustrumca tekkesine şeyh nasb etmiştir.
Amca mesabesinde olan Hacı Faik beyin de
tasvibi ile tekkeye devamı daimi olmuştur.
Sofya’da devam eden olayların rahatsızlığı
ve tekkenin yakılması ile irşat görevine
devam edememesi dolayısıyla Ustrumca’ya
göç eden Mustafa Hıfzı efendi, orada bir tekke
açamamış, yolunun mensupları ile kendi
hanelerinde biraraya gelebilmişlerdi. Fakat
Mustafa Hıfzı efendi kendi tarikatının piri ve
mürşidi olmak itibariyle değerli bir zat idi,
bir çok kimse Ustumramca’da kendisini tanımışlar
ve takdir etmişlerdi .
Usturumca tekkesi şeyhi Hacı Faik Bey
de Mustafa Hıfzı efendiyi tanımış , dostlukları
ilerlemiş ve o zamanlarda geçerli olan
ahiret kardeşliği ile bağlarını pekiştirmişlerdi.
Hüseyin Şemsi efendinin Hacı Faik beyi
bir amca gibi görmesi bu sebeple idi.
Muhammed Nur Hazretlerinin 1305 hicri
de vefatı sıralarında Hüseyin Şemsi 17-
18 yaşlarındadır, bir müddet sonra tahsilini
tamamlamış o zaman gözde bir değeri olan
düyun-u umumiye muhasebe kalemine kabul
edilmiş ve evlenmiştir bu suretle Muhammed
Nur Hz. tavsiyesi yerine getirilmiştir,
bu arada tekkenin idaresi Muhammed Nur
Hz. lerinin vefatından evvel kendi sağlığında
tekkenin şehliğine nasb ettiği Ustrumcalı
Hacı Faik bey tarafından yürütülmektedir.
Hüseyin Şemsi Efendi Hacı Faik beye müracaatla
ilk tevhit basamaklarını, tevhid-i ef’al
ve tevhid-i sıfatı kendisinden almış, Hacı
Haik beyin misafir olarak bulunduğu Selanik
de hicri 1319 miladi 1901 yılında vefatı üzerine
tevhit basamaklarının son mertebesini
Muhammed Nur’un oğlu Hacı Şerif Efendiden,
Beka mertebelerini de Muhammed
Nur’un torunu Hacı Kemal Efendiden almış
bu suretle seyr-i sulükünu tamamlamış bilahare
hilâfet almıştır.
Hacı Faik Beye intisabı 1311-1312’de
olduğuna göre intisabında 23 yaşları civarındadır,
buna göre tahsil müddetinin uzunca
bir zaman devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu
devir Osmanlı devletinin birçok badirelerle
uğraştığı bir devredir. Bu arada 1897 yılında
Yunanistan Girit adasına bir milis gücü göndererek
adada karışıklık çıkarmış ,bu çeteler
bir kısım Türk ve Müslüman halkı katletmişler,
adayı yunan kralı adına Yunanistan’a
ilhak ettiklerini ilan etmişler ve Rumelide
Osmanlı sınırına saldırmışlardı .
Halk arasında (Yunan harbi) denilen ve
sonunda Osmanlı Devleti’nin galibiyetiyle
neticelenen savaş başladığında henüz 25 yaşında
olan Hüseyin Şemsi efendi de askere
alınır , savaşta gösterdiği gayret ve fedakarlık
takdir edilerek kendisine resimde görülen
berat ve beratta bildirilen nişan verilmiştir.
Bu devirde Rumeli’de yer yer isyanlar
meydana gelmektedir. 1908 de ikinci meşturiyetten
bir müddet sonra Osmanlı İmpara-
Dr. Abdullah DEMİRCİ
torluğunun yıkılmasına sebep olan hadiseler
arka arkaya vukua gelmeye başladı, bu arada
1912 de Balkan devletleri anlaşarak Osmanlı
devletine harp ilan ettiler (Balkan harbi)
Rumeli de Osmanlı hakimiyeti sona erdi,
Balkan harbi dolayısıyla Rumelinin elden
çıkması neticesinde 1912 yılında Hüseyin
Şemsi Hazretleri vazife ile Bursa’0ya nakil
edilmiş, dolayısıyla ailesi ile anavatana dönmüş
bir müddet sonra İstanbul’a merkeze tayin
edilmiş, teşkilatın lağvına kadar görevine
burada devam etmiştir.
Teşkilatın lağvı ile 1927 yılıda erken yaşta
emekliye ayrılan üstat, başka bir vazifeye
talip olmamış hepsi bir değer olan ve adedi
50 civarında bulunan eserlerini bu zaman
içersinde tamamlamıştır. İlk evliliğinden 3
oğlu olmuş ve memlekete dönüş esnasında
menlik civarında geçtikleri bir köyde ailesi
sırp çetecileri tarafından katledilen sahipsiz
bir kız çocuğunu evlat edinmiş, ilk eşinin vefatı
dolayısı ile ikinci bir evlilik daha yapmış
bundan da 3 oğlu daha olmuştur.
30/01/1968 tarihinde bu âlemi terk etmiş
İstanbul Edirnekapı şehitliğindeki makberesine
defnedilmiştir.
TELİF VE TERCÜME ESERLERİ
80 yıla yakın tasavvuf hayatı olan merhumun,
hepsi tasavvufa dair olmak üzere (çoğu
tercüme ) 50 kadar eseri vardır; divandan ve
mektûbattan gayrisi tabedilmemiştir.
Başlıca telif eserleri :
1- Hazinet-ül hakayık
2- Divan
3- Mektubat
4- Sohbetler
5- Fatiha şerhi
6- Nasihat
7- Yunus’un (severim ben seni )ilâhisinin
şerhi
TERCÜMELERİ
8- El mecalizzehra alessalât-il Kübra tercümesi
9- Vâridat şerhi tercümesi
10- Tuhfet-üs sefere ilâ hazret-il berere
tercümesi
11- Kitab-ül bâ risalesi tercümesi
12- Bürhan-üs salikin tercümesi
13- Meşâhid-üt tevhit tercümesi
14- Natamam olan Niyazi divanı şerhinin
itmamı
15- Risâle-i necmeye şerhi tercümesi
16- Kitâb-ül mağrefe tercümesi
17- Fütuhattan esma-i hüsna şerhi tercümesi
18- Bi-nüshat-il halk tercümesi
19- Şeceret-ül kevn tercümesi
20- Mevaki-ün nücum tercümesi
21- Risale-i ehadiyye tercümesi
22- Tuhfet-ül mürsele tercümesi
23- Hadis-i erbain şerhi tercümesi
24- Elkehf-i verrakim fi şerh-i
Bismillâhirrahmanirrahim
Edebiyat Tarihi
25- Risale-i gasviyye terc.(A.Geylani)
26- Risale-i Veliyi Reslân
27- İnsan-ı kâmilin levh-i mahfuz kısmı
şerh ve tercümesi
28- Nehcül belâga’nın 3.ncü kısmı tercümesi
29- Mühr-ü nübüvvet hakkındaki bir
manzumun tercümesi
30- Ayet-el kürsi şerhi tercümesi
31- Hu’nun hakikati (muhiddin ve
sadreddin’in beyanlarından tercüme)
32- Necm suresi mirac’a dair ayetlerin
şerhinin tercümesi
33- Duha suresi şerhi tercümesi
34- Kadr suresi şerhi tercümesi
35- Maün suresi şerhi tercümesi
36- Kevser suresi şerhi tercümesi
37- Felak suresi şerhi tercümesi
38- Nas suresi şerhi tercümesi
39- Fatiha-i şerif muhtasar şerhi tercümesi
40- Hümeze suresi şerhi tercümesi
41- Fütuhat-ı Mekkiyeden insan-ı kâmil
tercümesi
42- İblis ile mükâleme tercümesi
43- Fütuhattan kunut hakkındaki beyanların
tercümesi
44- Delâili hayrattan bazi salâvatların
tercümesi
45- Ashaptan (selemi) ye talim edilen 19
ismin şerhi ve tercümesi
46- Bi-lügat-il gavas tercümesi
47- Küçük çapta bazı açıklamalar
48- Cemâleddin-i halvetinin âyetel-kürsi
şerhi tercümesi
49- Kitâb-ür Reşât fil mebde-i vel meâd
tercümesi
HÜSEYİN ŞEMSİ HZ.’NİN
DİVANINDAN ALINMIŞ
3 ADET İLAHİSİ
LVIII
Yâ Resul – Allah cemâlinden ziya ister gönül
Yâre-i kalbe visâlinden şifa ister gönül
Ru-siyâhım kalmışım, muhtâc-ı affım çaresiz
Ben garibe ,düşküne lütf-ü âtâ ister gönül
Yolda kalmış teşneyim âb-ı hayatından baid
Câm-ı feyzinden içir , senden sekaa ister gönül
Sen şefâât kılmasan ,varlık bizi imha eder
Zulmet-i nefse müessir, bir rehâ ister gönül
Şemsi yi girdâb-ı isyandan halâs et yâ rahim
Câm-ı aşkı nûş edenlerle lika ister gönül
XXXIII
Medet ey fahr-i âlem kâinatın Şems-i tâbânı
Şefâat mâdeni bu ümmete Allâhın ihsânı
Senin nurundan aldı varlığın encum, kamer, eflâk
Onun’çun şânına Levlâk denildi ey kerem kânı
Hülâsa bâis-i icâd-ı âlemsin senin’ çün Hak
Yarattı arş-ü ferşi , hâsılı bilcümle ekvânı
Kapında bende olmak, devlet-i dâreyne râcihtir
Yeter bir nim niğâhin, bizlere eltâf-i sübhânı
Bürehne pây-ü ser durduk, kapına ey büyük melce
N’olur reddeyleme ey ümmetin hâmi-i zi-şanı
Eğer tufan-ı isyandan necât olmazsa şâhımdan
Biz âsi ummetin bilmem n’olur hâl-i perişanı
Bütün medhiyyeler bir katredir bahr-ı kemâlinden
Yüce şânında Hak medhiyye inzâl etti Kur’ânı
Senin vasfinda tâbirat-u elfaz, dil, kalem âciz
Değil Şemsi seni hiç kimse bulmaz medhe
imkânı
LXV
Biz Melâmi meslekiz , sultanımız Nurdur bizim
Aşinây-ı vahdetiz seyrânımız nurdur bizim
Biz cemale âşıkız yoktur sivâya meylimiz
Tam tecerrut ehliyiz , ünvânımız nurdur bizim
Çünki biz ağyârı hep sürdük çıkardık aradan
Şimdi can iklimi nur , cânânımiz nurdur bizim
Biz ezel sahbây-ı zâtı nuş eden âşıklarız
Ol sebepten câmımız reyyanımız nurdur bizim
Hamd-ü-lillah açtı Hak Şemse hicâb-ı zulmeti
Nura çıktık , şimdi her âvânımız nurdur bizim
Kaynakça :
Şemsi Divanı, Haz. Muhiddin Ergüneş, Ankara
1976.
www.semsidivani.com
Dr. Abdullah Demirci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder