DÜNYA DİNLERİNDE DAĞ*
Diana L. ECK
Çev.: Dr. Abdullah DEMİRCİ
Dağların anlamlı olduğu biçimler, farklılık göstermesine rağmen dağların dünya yüzeyindeki dini geleneklerin sembolik coğrafyasında önemli bir yeri vardır. Bazıları, bütün dünyaya merkez olan, evrensel dağlar olarak görülmüştür. Bazıları vahiy ve düşünce yerleri, ilâhi yerleşme yerleri olarak veya hatta dinin coğrafi ortaya çıkışları olarak seçkinlik arz etmiştir.
Dağlara yönelik tutumlar, genel olarak büyük ölçüde farklılık göstermiştir. Dağ zirvelerinin bulutlara ulaşmak için sadece birbirinin üzerine yığılmaları değil fakat gökyüzüne uzanmaları manası itibariyle M.Ö. 5.yüzyıldaki Hşieh Ling Yun M.Ö. 4-5.yy. ve M.Ö. 8-9. yy. Han-Shan gibi Çinli şairlerin dikkatini çekmiştir. Buna karşılık Batı'da bulutlara değen çıkıntılı dağ zirveleri imajı, daimi olarak olumlu bir sembolik değere sahip olmamıştır. Örneğin 16. ve 17.yy.larla Luther ve diğerleri, dağların yeryüzünü siğillerle, çiçek hastalığı lekeleriyle yaralayan ve tabiatın düşüşünün, bozuluşunun işaretini veren sadece selden sonraki başka bir tarzda hoş bir simetrik dünyanın ortaya çıktığı görüşündeydiler. 16.yy. İngiliz Yazar Edward Burnet'in görüşüne göre dağlar, sel sonrası oluşmuş dünyanın harabeleri, yani bir kaos ve parçalanmış yaratılışın bir işaretiydi. Bununla beraber 17.yy. sonlarında sonsuz estetikle Tanrı'ya giden hayal gücü olarak dağlar, muhteşemliği ve yüksekliği ile yeni bir takdir gördü. Devrin bir yazarı, Alplere olan cevabı şöyle açıkladı: "hoş bir dehşet, müthiş bir sevinç aynı zamanda da sınırsız derecede memnun oldum ve titredim" (quoted in Nicolson 1959 sf. 277)
Kutsal Merkez Olarak Kozmik Dağ: Gökyüzünü ve yeri birleştiren ve temel yönleri tesbit eden dünyanın merkezi olarak daha sıklıkla axis mundi (dünyanın merkez direği) olarak sık sık işlev görür. O, evrenin düzen ve kararlılığına merkez teşkil eden kozmik bir dağdır. (Bkz. Cencer of the World). Böylesi önemli dağlardan birisi Asyalıların-Hindu, Budist Jain'lerin çoğunluğunun dünyasına merkez olmuş mitik bir dağ olan Meru Dağı veya Sumeru'dur. Hindu kozmolojisine göre merkezde Meru dağından 4 lotus taç yaprağı, kıta'lar ve onların ötesinde de daha geniş evrenin 7 halka biçimli denizleri ve halka şeklinde kıta'ları yayılmaktadır.
Bir eksen olarak Mundi Dağı dünyanın ta altında kök salmıştır ve gökyüzü sahasına kadar yukarıya çıkmaktadır, orada Tanrı'nın ve bütün Tanrı'ların şehirlerini barındırmak için yayılmıştır. Enterasan bir şekilde Meru Dağı, Puranaların coğrafi metinleri için bir zirve oluşturmaz. Onlar Meru'nun hem onun tohum kupası prototipine ve hem de tepesinde bir çok Tanrıları barındıran çok dinli inanç için doğru olan dipdekinden daha geniş bir ölçüde tepede yer almaktadır. Meru, farklı renklerdeki (Varnas) 4 yana sahiptir ve 4 yönünden dağlarla kuşatılmıştır. Meru'nun yukarısında kutup yıldızı durmaktadır ve gündüzleyin güneş kendi tekerlekli arabasını dağın etrafında gezdirir. Gökyüzündeki Ganges, dünyaya inişinde ilk olarak Meru'nun tepesine dokunur ve ondan sonra yeryüzünü sulamak için 4 temel yönde akan dört nehre bölünür.
Dünya çevresinin veya Mandala'nın merkezi olarak Meru Dağı, dağı prototip olarak ele alan birçok Hindu tapınaklarında sembolik olarak tekrarlanmaktadır. Tapınağın Sikharası (tepe veya zirvesi) kutsal yerin mağara benzeri türeyiş odasının yukarısında yükselmekte ve dişli, yüzük biçimli amalaka ile örtülmüştür. Güneşin kendisi de göklerin bir sembolüdür. Dağ, ayrıca Budist Mabedinin mimarisinde tekrarlanmıştır. Bu mabet, (Stupa) dört yönünde ana kapıları ve tepesinde de gökyüzüne ulaşan (dünyaları) "bhumis"i işaret eden çok basamaklı direği olan kutsal bir kubbedir. Dağ sembolizmi, Sava'daki Borobudur Stupasında (mabedinde) en detaylı bir biçimde görülmektedir. Orada bir insan, sırasıyla zirveya ulaşmak için evrenin dokuz "bhumis"ini (dünyasını) sembolik olarak gezmektedir. Çin ve Japonya'da Stupanın düşey yönü pagodanın (tapınak) yapısında zayıflamıştır. Ve kutsal yerin kubbe biçimli tümülüsünün (höyük) üzerinde hakim olmuştur. Böyle olmasına rağmen uzak doğunun pagodaları stupanın temel dağ sembolizmini korumaktadır. Güneydoğu Asya'da Meru'nun bir çok kopyalarından birisi Bali adasının merkezinde bulunan büyük volkanik bir dağ olan Gunung Agung dağıdır. Bali'de bir baştan bir başa her bir tapınak dağ sembolizmini tekrarlamakta ve Meru diye adlandırılmaktadır. Tekrar onların dokuz çatılı katmanları gökyüzünü ve yeri birbirine bağlayan kozmik bağın dikey yönlerini işaret etmektedir. (Bkz. Cosmology, articles on Hindu and Jain Cosmologies and Buddhist Cosmology)
Meru gibi diğer dağlar da kozmik merkezler olarak görülmüştür. Hara dağı, eski Zerdüşt geleneğinin kozmolojisinde merkezi bir yere sahiptir. "Zamyad Yash"a göre, o yeryüzünün ilk dağıydı ve onun kökleri de diğer dağlarının kaynağıydı. Diğer kozmik merkezler gibi o, etrafında güneşin ve yıldızların döndüğü eksendir ve birçok diğer kutsal dağlarda olduğu gibi o gökyüzünden gelen suların kaynağı olarak düşünülmektedir. Japonya'da aralarında Fuji'nin en önemli olduğu büyük volkanik zirvelerin yeryüzünü ve gökyüzünü birleştirdiği düşünülmüştür. Fas'ta Berberilerin toprağında büyük Atlas sıradağları bazen gökyüzünün direği olarak adlandırılmaktadır. Çin'in çeyrek dağlarında ve Navajo'nun Encircled Dağında görülebileceği gibi dört katlı evrenin çeyreklerinde merkez olarak duran dağlar çoktur. Onların çevresinde dört zirve durmakta ve herbiri bir yön ve renkle tanımlanmaktadır.
Dağlar, herhangi bir kozmolojide herhangi bir merkez olarak düşünülmez. Fakat aynı zamanda hem yükseklik hem de sarsılmaz derinliğin kararlılığı ve sürekliliği imajını paylaşır. Psalms Kitabı (The Book of Psalms), dağların ve tepelerin "temelleri"nden bahseder. Yorubalar arasında mitler, tepelerin sağlamlığından ve böylece de onların koruma yeteneğini vurgular. Yorubalalar, "Kaya asla ölmez" manasına gelen "ota oki iku"yu söylerler. Doğu Afrika'da bir insan, "Kibo gibi kudretli, dayanıklı ol, hayır duasını alabilir. Kibo, Klimanjaro dağının zirvesidir ve Chagga insanları için güçlü ve onurlu olan herşeyin yönünü işaret eder.
Bunun benzeri, büyük bir sel esnasında sapa sağlam duran dağın bir çok geleneği bulunmaktadır. Türkiye'deki Ağrı Dağı, Hz. Nuh'un karaya ayak bastığı ve gemisinin de dinlenmeye çekildiği dağ olarak bilinir. Kuzeybatı Pasifik yerli Amerikan halkları arasında Rainier Dağı, sel sırasında sağlamlığın bir direği idi. Sierran dağlı arazilerindeki Peruluların mitleri, And Dağlarının yüksek zirvelerinin birkaçı için aynısını ifade etmektedir.
Meru'nun durumunda olduğu gibi gökyüzü ve yeryüzü arasında büyük bağ olarak dağ, mimari olarak da büyük ölçüde sembolize edilmiştir. Eski Mezopotamya tepesindeki yüksek tapınağı ve onun dibindeki alçak tapınağıyla yedi katlı Zikkurat, Tanrıların yeryüzüne inişini ifade emektedir. Teotihuacan'daki harabeler gibi Mezoamerikan medeniyetinin piramitleri, tören yollarında durmak için açık bir şekilde sıralanmıştır. Teotihuacan'daki Ay piramidi buna ilave olarak Cerro Gordo dağıyla birlikte dizilmiştir. Bu, onun çoğaltılmış şeklini sembolize etmektedir.
Vahiy ve Düşünce Dağları: Kozmolojide merkezi bir rol oynamayabilen bir çok dağ vardır. Bununla beraber bunlar Tanrı ve insan arasındaki güçlü temasın yerleri olmaktadır. Örneğin, Srilanka'daki Hz. Adem'in zirvesi veya Sri Pada'nın (kutsal ayak) tepesinde ayak izi olarak anlatılan büyük bir çukur vardır. Budistlere göre o, Buda'nın kendisinin ayak izidir. Bunun bir benzeri iz, Tayland'daki Phra Sat'ta bulunmaktadır. Hindular için o, Siva'nın izidir. Müslümanlar için Hz. Adem'in izidir; Hıristiyanlar için Havari Thomas'ın izidir. Her halükârda zirveye hayatı bir insanınkinden daha uzun olan biri tarafından basıldığı inancı, Hac yerinin zirvesine tırmanan dört dinin insanlarının hepsi tarafından paylaşılmaktadır.
İslâmi gelenekte, Hz. Muhammed'in vahyedilen Kur'anı işitmesi Mekke'nin etekleri üzerindeki Hira Dağı'nda olmuştur. Yakındaki Arafat Dağı'nda bütün bir hacı topluluğu, haccın 10. günü öğlenden güneş batışına kadar durur. Tanrı'nın önünde ve Arafat'ın çevresindeki kollektif durma, bu eylemi haccın en güçlü anı olarak düşünülmektedir. Hz. Musa'nın Yahova ile karşılaştığı Sina Dağı, Vahiy Dağı'nın en çarpıcı örneklerinden birisidir. Orada Yahova, Yahudilere ateş ve yıldırımıyla bir fırtına olarak veya zirveyi kaplayan bir bulut olarak gözükmüştür. Ve orada Hz. Musa ve ileri gelenler dağa çıkıp İsrail'in Tanrısını gördükleri zaman Yahova doğrudan doğruya ortaya çıkmıştır. (EX.24:10) Elohist ve Devteronomik geleneklerinde Yahova, Horeb Dağı'nda ortaya çıktı. Orada Musa, yanan çalıda Yahova ile karşılaştı. Ve orada Elijah, Tanrı'nın önünde durdu. Tanrı, kayaları parçalayan bir rüzgâr, ateş ve depremden sonra sakin, kısık bir sesle onunla konuştu. Ve İsa Peygamber, bazen Hermon Dağı olarak söylenen yüksek bir dağın tepesinde şeklini değiştirdi. Göz kamaştırıcı bir elbise içerisinde parıldayan bir yüzle Musa ve Elijah yanında bulunurken Peter, John ve James'e gözüktü.
Dağın tepesi bir vahiy mevkiidir. Onun yüksekliği hem gökyüzü inancını ve hem de yeryüzü üzerindeki geniş bir perspektifi sunmaktadır. Dağa tırmanış, bir çok yerli Amerikan geleneklerinde "Yamabushi" tırmanışlarında, Japonya'nın dağa tırmanışında açıkça görüldüğü gibi inanç ve gücü elde etme ile bağdaştırılmıştır. Her iki durumda da ruhsal ilhamı içeren biçim değişikliği dağ tecrübesinin bir parçasıdır. İşin erbabı olmayan bir hacı için bir şaman veya bir yeni üye için dağ tepesi hâlâ vecd düşüncesini sağlamaktadır. Büyük Çinli dağ şairi Han-Shan şunu söylemiştir: Tepenin zirvesinden yüksekte yüksekte/Her nereye bakarsam bakışta hiç bir sınır yoktur.
Tanrının İkamet Ettiği Yer: Yahudiler için Tanrı'nın ikamet ettiği yer, vahiyin gerçekleştiği Sina Dağı değildir. Fakat Kudüs'ün güçlü, kayalık dağı, Sion Dağı'dır. Ne ulvi, ne de dramatik olmayan Sion, tepe üzerinde bir şehir olan Kudüs'ün sağlam bir temeli idi. Burada Tanrı'nın insanların ortasında ikamet ettiği söylenirdi. Tanrı'nın ateş ve yıldırımla gözüktüğü korkutucu dağ tepesi bir kale dağının koruma ve güvenliğiyle yer değiştirmiştir. Kenan tepeleri; güçlü, yerel "baalim"in yüksek yerleriydi. Ve Zaphon Dağı, Yüce Baal Hadad'ın ikâmetgahı idi. Ras Shamra Ugaritic metinlerde Baal, kendi ikâmet yerini Tanrı Zaphon'un olan "benim dağımın ortasında, benim atalarımın dağı kutsal yerde, zafer tepesi olan seçilmiş noktada" diye tarif etmektedir. Zaphon'un geleneklerinin bir çoğu muhtemelen Sion ile ilintilenmiştir.
Belki de en erken dağ tepesi kutsal yerleri için kanıt, Girit'de M.Ö. 2100-1900 yılları arasında Orta Minoan döneminde bulunmaktadır. Orada Juktas Dağı'nda, Dikte Dağı'nda olanlar gibi zirve ve mağara kutsal yerleri tanrıçaya sunulan adakların deliliyle birlikte bulunmuştur. Yunan mitoloji geleneğinde inancı Olympus büyük ölçüde dağ tepeleriyle ilgili olan özellikle Zeus, tanrıların ikamet yeridir. Hermes, Apollo, Artemis ve Pan'ın da dağ tapınakları vardı.
Hem yerel, hem de büyük ölçüde bilinen tanrıların tepe üstü, dağ kutsal yerleri, Hindistan'ın kutsal coğrafyasında da önemlidir. Siva, "dağların tanrısı" Girisa diye adlandırılır. O, Himalayalardaki Kailasa Dağının üzerinde ikamet eder. Ve Andhra Pradesh'deki Sri Saila ve Himalayalardaki Kedara gibi bütün Hindistana yayılan dağ kutsal yerlerine sahiptir. Siva'nın karısı Parvati (Parvat) dağın kız evladıdır. Ve o da merkezi Kuzey Hindistan'da Vindhyavasini Gujarat'daki Girnar'da Ambika olarak sayısız yerel biçimlerdeki dağ tepelerinde ikamet etmektedir. Aynı şekilde Güney Hindistan'da Skanda Palni ve Tirutani de tepe üstü kutsal yerlere sahiptir. Ayyappan Kerala'da Sabari Dağı'nda ikâmet eder. Ve Sri Venkatesvara Tirupati'nin yedi tepesinde oturur.
Çin'de dört yön ve dört önemli bodhisatva ile birlikte bağlantılı görülen dört dağ vardır. Onlar arasındaki en önemlisi akıl bodhisatvası, Manjustri ile bağlantılı olan Wu-Tai Shan Kuzey Zirvesidir. İsa'dan önce 9.yy. Japon keşişi, Ennin, Wu-Tai dağını ziyaret ettiği zaman manastır, acemi hacıların yoğun faaliyette bulunduğu bir merkezdi.
Diğerleri güneydeki Chiu-Hua Dağı, batıdaki O-mei Dağı, doğudaki Chekiang kıyısının uzağında tepelik Pu-to Shan adasıdır. Dağlarla bağlantılı olan Bodhisatvalar, sadece mabetlerde görülmezlerdi fakat aynı zamanda insan biçimini alırlardı ve bir dilenci veya yol boyunca giden hacılara büyük bir keşiş olarak gözükürlerdi.
Bu dört Budist dağları grubuna ilave olarak Taoist geleneğin beş dağı vardır. Yine dağlar dört pusula noktasında yer almıştır. Honan Eyaletindeki Sung Shan da bir merkezi dağ kutsal yeri vardır. Shantung vilayetindeki Tai Shan, belki de beşinin en önemlisidir. Tepeye çıkan 7.000 taş basamak vardır. Orada Taoist mabedinin bitişiğinde yazılmamış fakat Tanrı sözü "ti"yi fade eden taş bir abide durmaktadır. Bu tablet üzerinde dağı onurlandırması beklenen şair, ihtişam karşısında sessizliğe bürünmüştür.
İlâhi Güçle Yüklü Dağlar: Japon gelenekleri bir çok dağ tanrılarını- Yamano Kami-leri tanımlamaktadır. Bir anlamda onlar dağ üzerinde ikamet etmektedirler fakat "Yamano kami"lerin gerçekten dağın kendinden ayrı olmadığını söylemek daha doğru olabilir. Japonya'nın fiinto geleneklerinde tabiatın ruhtan ayrılması yapay olacaktır. İlkbaharda Yamano Kami'ler dağlardan iner ve çeltik tarlalarının "ta no kami kami"si olurlar. Orada dikme, büyütme ve hasat mevsimlerine kalırlar. sonbaharda dağa dönerler. Kamiler, yer değiştirirken bile bulundukları tabiatın parçası olarak kalırlar.
Heian döneminde artan fiinto-Budist ortak düşüncesi ile Kami Dağı, Amida Buddha'nın biçimleri ve değişik bodisatvalar olarak görülmeye başlandı. Ve Shugendo dağ inzivası geleneği başladı. Japonya'nın önemli dağ kutsal yerleri arasında "Amida Buddha'nın saf toprağı" olarak tanımlanan Hoguro Dağı, Gassan Dağı, Yoshino Dağı, Omine Dağı ve Kumano Dağları vardır. Kô diye adlandırılan dini cemaatler, özel dağlara tırmanış için yerel ve bölgesel olarak organize olur. Tırmanış, dağın kendisinin ismini alır. (Fujiko, Kumanoko vs.)
Birçok yerli Amerikan geleneği, bu dağ ve ruh gücünün ayrılmazlığı duygusunu paylaşır. Kuzeybatı Pasifik insanları, örneğin masallarına sık sık şöyle başlar: "uzun zaman önce dağlar insan olduğu zaman..." şimdi Rainier diye bilinen Tacoma gibi dağlar geçmişin kudretli atalarıdırlar. Daha uzak güneyde dağların ilâhi kişileşmesi Popacatepetl'de ve Mexico veya Chimborazo'da onun eşi Iztaccihua'ta ve Ekvator'da onun eşi Tungurahua'da görülebilir. Chiapas'ın Zinacantecosları, onların kutsal tepelerinin etek ve zirvesindeki kutsal yerlerde bulunan hâlâ koruyucu ataları, babaları ve anneleri onurlandırır. İnkalar arasında gücün bölgeselleşmesi (lokalizasyon), huaca diye adlandırılır. Ve Cuzco'nun yukarısındaki büyük Huanacauri Dağı gibi dağlarda, taşlarda sıklıkla kendini gösterir.
Dağ, bir tapınaktır Güney Kaliforniya'daki Cuchama Dağı, "yaratılış yeri" olarak bilinir. Ve yerli halkların yücelttikleri dört yüksek yerden birisiydi. Tapınma ve üyeliğe başlatma töreninin hiç bir mabedi yoktu. Çünkü onun kendisi, tabiatın kendi mabediydi. Güney Hindistan'ın Tamil topraklarında aralarında Arunacala (fiafak Dağı) dağının da bulunduğu bir çok böylesi ilâhi dağların şaşırtıcı örneklerine sahiptir. Bu kutsal tepe Siva'nın akkor "hierophany"si olarak söylenir ve bir tapınakta olabileceği gibi etrafı hayranlıkla dolaşılır.
Hayat ve Ölüm: Hayat verici olarak dağlar, nehirlerin ve böylece bereketin kaynağıdır. Bu Japonya'da dağ ve pirinç tarlası "kami"nin ilişkisi ile açıklanmıştır. Fas'ta Atlas Dağı'nın güney tarafında meyvelerin kendiliğinden yetiştiği söylenir. Ve Mitik Meru Dağında ilâhi ağaçların filler kadar büyük meyve verdiği söylenir. Onlar düştüğü zaman nektar ırmaklarına dönüşür ve ilâhi sularla yeryüzünü sularlar. Peygamber Amos İsrail toprağından şöyle bahsetmiştir: "Dağlar tatlı şarap akıtacaklar ve o bütün tepelerden akacak. (Am.9:13)
Dağlar, sadece besleyen suların kaynağı değildirler. Fakat aynı zamanda yağmurların ve şimşeğin de kaynağıdırlar. Fırtına Tanrıları, çoğunlukla dağlarla birlikte çağrıştırılır:Zeus, Rudra/Siva, Ugarit'in Baal Hadad'i, İnkaların Catiquillası ve daha birçokları.
Hayatın sularının kaynağı olan dağlar, ölülerin ikâmetgâhı olarak veya ölüler için gökyüzüne giden yol olarak görülürler. Örneğin, Wyoming'in Shoshoni'leri arasında Teton dağları esas itibariyle ölülerin tehlikeli yeri olarak görüldü. Tepede gömmeyi gerçekleştiren Comanche ve Arapaho'lar benzer inançlara sahiptiler. Japon ağıt edebiyatı, ölülerin ruhlarının dinlenme yeri olan dağa bir çok atıfta bulunmaktadır. Bir tabut, bir dağ kutusu olarak adlandırılır. Bir gömme yerini seçme, dağı seçme olarak adlandırılır. Cenaze alayı, "biz dağa gideriz" diye söyler. Budist dünyasında baştan başa orjinal olarak Buda'nın kutsal emanetlerine ev sahipliği yaptığı söylenen stupa (mabed) içinde ölülerin küllerini barındıran minyatür bir ölçüyle sembolik bir biçim olmuştur.
Dağın Sürekliliği: Çağlar boyunca bir çok kutsal dağ, Mit ve haccın bir çok katmanlı geleneğini toplamıştır. Kudüs'teki mabet dağı Moriah, güzel bir örnektir. İlk olarak, o eski Kenan (Filistin)'ın yüksek bir yeri, harman yeri, hasat hediyeleri için kutsal bir yerdi. Geleneğe göre İbrahim'in İsmail'i kurban etmesi orada oldu. Hz. Süleyman'ın büyük mabedi inşa etmesi ve Nehemiah'ın onu yeniden inşa etmesi orada oldu. Ve çok daha sonraları İslâmi geleneğe göre Hz. Muhammed'in Tanrı'nın tahtına olan mistik gece yolculuğunda (Mi'rac) yeryüzünden gökyüzüne çıkmaya başlaması da orada oldu.
Meksika'da Aztek Tanrıçasının tepesi Tepeyaç, Katolik geleneği yerel geleneklerin üzerine bindiği zaman "bizim Guadolupe Hanımefendimiz" hayaletin tam yeri oldu. Aynı şeklide Cholula'daki Quetzalcoatl büyük dağ biçimli piramidi, işgal sonrasındaki çağda bizim Remedios Hanımefendimizin mekânı oldu.
Japonya'da her ikisi de onların özel kamilerinin gücüyle yüklenmiş Koua ve Hiei Dağı, Budist döneminde Shingon ve Tendai geleneklerinin saygı duyulan merkezleri oldular. Sayısız böylesi durumlarda mitler ve gelenekler değişirken dağ, kutsal bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür.
* The Encyclopedi of Religion. Ed. M.Eliade Vol.10 New York 1987 p.p. 130-134.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder