GİRESUN EFSANELERİ
Adnan Alparslan
Gedikkaya Efsanesi ve Giresun Adasının Oluşumu
Gedikkaya, Doğu Karadeniz bölümünde Giresun ilinin Kümbet yaylası yolu üzerinde küçük bir yerdir. Burasının bundan yıllar önce Pontus Rum İmparatorluğuna dayanan bir dönemde uç kale olarak kullanıldığı tahmin edilmektedir. Yapılan savaşlar sonucu burası yıpranmış ve kale görevini yitirmiştir. Ayrıca yapılan savaşlar sonucu Giresun ili de yıpranmıştır. Savaşların belli bir süre son bulması sonucu Giresun eşsiz bir güzelliğe sahip olmuştur. Bu kaya Giresun’un güzelliğine bakarak ağzı açık bir insanı andıracak şekilde oyulmuş.
Günümüzde de bu kayanın ağzı Giresun’a doğru açık bir şekildedir.
Karadeniz’in tek adası olan Giresun Adası yıllar önce Gedikkaya ile birleşik bir şekildeymiş. Bir deprem sonrasında Gedikkaya’dan bir parça koparak denizin ortasına oturmuş ve tam Gedikkaya’nın karşısına geldiğinde dibe çökerek bugünkü Giresun Adasını oluşturmuş. Bu ada Rum Padişahları zamanında bir barınak olarak kullanılmış.
Kaynak: Mustafa Genç (Kaptan)
Gelinkaya Efsanesi
Yıllar önce iki genç birbirlerine delicesine aşık olmuşlar. Fakat bu sevgilerine ailesi karşıymış. Gençler ailelerinin sevgilerine karşı çıkmasına rağmen evlenmeye karar vermişler. Kızan babası onu köyün zengin bir genciyle evlendirecekmiş. Kız bu evliliğe karşıymış. Bu yüzden sevdiği genç ile evleneceği gece kaçmayı planlamış. Kızın kaçacağını duyan babası,kızının sevdiği genci öldürtmüş. Bunun üzerine kız evleneceği gece evden kaçarak canına kıymak istemiş.Kızın annesi kızının kaçmasına çok üzülmüş. Çaresiz bir şekilde beddualar etmiş. ”Kızım taş ol da şu ömrü diyara rezil ol” demiş. Kız kendini uçurumdan aşağıya atacakken taş olup kalmış.
Günümüzde bu taş Eğribel yaylasında bir uçurumun tam sınırında durmaktadır. Bu taşın aşağılarında bir çok ev vardır. Bu taşın bu evler üzerine düşme ihtimali çok yüksek. Çünkü taş gözle görülmeden inanılamayacak bir şekilde durmaktadır.
Kaynak: Mustafa Genç (Kaptan)
(Uğur Erdemir)
Piraziz Efsanesi
Piraziz,Karadeniz’in doğusunda Giresun iline bağlı küçük ve şirin bir ilçedir.Bu yerin “Piraziz” ismini almasının çok ilginç bir hikayesi vardır.Bir rivayete göre,bundan yıllar önce Şeyh Pir Aziz komutasında kırk atlı şeyh hayatlarının geri kalan kısımlarını geçirmek üzere huzurlu bir yer arayışı içine girmişler ve şimdiki Piraziz ilçesini bulunduğu yere gelmişler.Zamanla çok yaşlı olan bu şeyhlerin çoğu hayatını kaybetmişler.Şeyh Piraziz ve onun gönül dostları Şeyh İdris ve Şeyh Totak gönül dostlarının hayatlarını kaybetmelerinden dolayı birbirlerine sıkı sıkı bağlanarak sürekli ibadet yapmışlar Şeyh Piraziz,İdris ve Totak yaşayacak rahat yerler aramaya başlarlar ve bu yüzden birbirlerinden belli bir süre ayrılırlar.Huzurlu bir yer arayışı içinde bulunan Şeyhlerden Totak bugün Karagöl yaylası olarak bilinen yerin yakınlarında rahatsızlanır,kendine sığınacak küçük bir yer bulur.Bu durum Şeyh İdris’in rüyasına girer.Çok kısa bir sürede gönül dostunun yanına gelir.Şeyh Totak son zamanlarını yaşamaktadır.Kalp gözü açık olan bu dostlar helalleşti ve Totak ölür.Şeyh İdris arkadaşının defni için Pir Aziz’e seslenir.”Totak öldü,bez getir,kazma kürek tez getir.” der.Çok uzaklarda bulunan Pir Aziz arkadaşının seslenişini duyar.İdris cenaze namazını kılmaya başlar ve dördüncü tekbir sonu sağına selam verdiğinde Pir Aziz’i görür.Namazı bitirdikten sonra Pir Aziz’e “Beni böyle bir günde yalnız bırakmadığın için benim ziyaretime gelen faniler senide ziyaret etmezse şefaatimden mahrum olsun” der.Şeyh İdris ve Totak’ın mezarlarının yeri kesin olarak bilinmemektedir.Fakat Karagöl yaylası yakınlarında bir yerde olduğu bilinmektedir.Pir Aziz ise Karadeniz sahili üzerinden seksen doksan kilometre içeride bulunun Nefsi Pir Aziz köyünün merkezine yakın bir yerde kendi adına yaptırılan bir türbededir.Türbenin içerisinde Pir Aziz’in baş kısmının bulunduğu yerde bir sarık bulunmaktadır.Bu sarığın Pir Aziz’e ait olduğu söylenmektedir.Bu türbe köy halkı tarafından büyük bir titizlikle korunmaktadır.
Kaynak: Mehmet Aydemir
(65 yaşında Nefsi Piraziz köyünün
sözü geçen büyüklerindendir)
Kar Efsanesi
Giresun iline bağlı Karagöl yaylasında “Kaba Ali” isminde bir çoban yaşarmış.Kaba Ali,her gün koyunlarını evinin yakınlarındaki çayırlıklarda otlatır, hava kararmadan eve dönermiş.Bir sabah koyunlarını otlatmak için kapıya çıktığında o güne kadar karşılaşmadığı bir durumla karşılaşır.Evlerin üzerini kapatacak kadar çok kar görür.Hayatını kurtarması için Karadeniz sahiline inmesi gerekmektedir.Kaba Ali: “Allah’ım koyunlarımı sana emanet ediyorum” diyerek büyük bir zorlukla Karadeniz sahiline inmiş.Koyunlar Kaba Ali’nin her şeyi imiş.Bunu için çok üzülmüş.Altı ay geçince karlar eridikten sonra koyunlarının yanına gelen.Kaba Ali gördüğü manzara karşısında çok şaşırır ve sevinir.Koyunları kuzulamış hepsi altı aylık açlık döneminde hiçbir zarar görmemiştir. Kaba Ali, koyunların arasında duran sakallı ve bastonlu birini görür. Ona kim olduğunu sorar. Aldığı cevap şöyledir: “Ben sizin koyunlarınızı emanet ettiğiniz Allahüteala’nın çobanıyım” der ve oradan kaybolur.
Bu sakallı çobanın bulunduğu yer bugün “Kırklar Tepesi” olarak bilinir.
Kaynak: Mehmet Aydemir
Çoban Bağırtan Suyu
Çobanın biri Giresun İline bağlı Tamdere yaylasında koyunlarını otlatmış. Bu çobanın koyunlarından başka geçim kaynağı yokmuş. Bir gün çok acıkmış ve koyunlarından bir tanesini kesip yemiş. Koyunu yedikten sonra susamış. Susuzluğunu gidermek için soğuk yayla sularında birinin yanına gelmiş ve buradan su içmiş. Su içtikten sonra koyunun yağları çobanın boğazında donmuş kalmış ve çoban suyun başında bağıra bağıra can vermiştir. Bu yüzden bu suya çoban bağırtan suyu adı verilmiştir.
Günümüzde bu su halen durmaktadır. Bu soğuk su bir bardaktan fazla içilemeyecek kadar soğuktur.
Kaynak: Mehmet Aydemir
(Ahmet Dizdar)
Ahıl Baba (Hal Baba) :
Giresun’un Espiye ilçesinde Ayıbeli Yaylasına 8 km. uzaklıkta Ahıl Baba dağı vardır. Buranın şöyle bir hikayesi anlatılır.
Çok eski zamanlar bir Ahıl adında bir dede varmış. Bu dedeye köyde, köyün en yaşlı insanı olduğundan “Baba” derlermiş. Halk daha çok ona “Ahıl Baba” dermiş. Bu Ahıl Baba her gün değişik bir yere gidermiş. Bir gün bir dağ görür. Bu dağın tepesine çıkar. Bu dağın tepesinden her yer gözükürmüş. O yörenin en yüksek yerinde bulunan dağ o imiş. O zamanlar Ahıl Baba buraya alışıp her gün bu dağa çıkarmış. Bir gün bu dağa çıktığında etrafa bakarken dağın aşağısında bir savaş olduğunu görmüş. Savaştan gelen bir kurşun kalbine gelerek “Ahıl Baba”’yı öldürmüş. Ahıl Baba’nın ölümünden sonra halk o tepeye “Ahıl Baba” ismini vermiş. O dağın tepesinde bir tane kuyu varmış, insanlar o kuyuya para atar, dilek dilerlermiş. Şu an hala orada kuyu duruyor. (Ben oraya çıktım ve gördüm. Manzarası çok harika, sanki dünya ayaklarının altında gibidir). O tepenin ucunda bir şehit mezarı bulunmaktadır. İnsanlar oraya giderek dua okurlar. Çocuğu olmayan insanlar dilek dileyerek çocuk isterler. Bizim köyde bir çocuk bu şekilde doğmuştur. Her yaz o dağa giderler. Piknik yapılır ve dilek dilenir. Her gidenin dileğine kavuşacağına inanılır.
Kaynak: İlker Yılmaz
Kaynak: İlker Yılmaz
(16 yaşında)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder