18 Haziran 2019 Salı

Afşin Efsaneleri - Dr. Abdullah Demirci

AFŞİN EFSANELERİ-Abdullah Demirci
 
ÇOBANPINARI EFSANESİ
Kahramanmaraş’a bağlı Afşin ilçesinin Emirli köyünde yerden çıkan ve Çobanpınarı denilen bir su vardır. Bir gün susayan koyunlar, koyunları otlatan çobanlarını dinlemeyerek depeliyor ve tepeden aşağıya bugünkü su kaynağının olduğu yere iniyorlar. Çoban’da: “ Taş olasıcalar, beni depeliyorsunuz” diyor ve “Ya Allah” deyip hurcunu buraya basıyor ve su çıkıyor. Tepeden aşağı inmekte olan koyunlar da taş kesiliyor. Bu taş silsilesi bugün Emirli köyünde Çobanpınarı denilen mevkide suyun karşısında durmaktadır. İnanışa göre bu yüzden buradaki taşlara hiç elleyen olmaz. Yine kutsal sayılan su da hiç tükenmez. Köyün yukarısındaki depoya da su verildiği halde su hiç kesilmez.
Yine bu çoban suyu seferberlikte bir gün kurumuş. İki saat su yerine kan akmış. Gelip bakanlar ağlaşmışlar. Halk bunu harp yıllarında Maraş halkının kırılmasına bağlamaktadır. 110 sene yaşayan ebem bunu anlatmıştı.
Yedi Uyurlardan Dakyanus’un veziri olan altı kişi onun zulmünden kaçıp dağda çobana rastladıklarında çobanla birlikte yedi kişi olurlar. Susadıklarında “bize bir su” deyince çoban, asasını yere vurur ve su çıkar. Bu su kaynağına bugün Çobanpınarı denilmesinin sebebi budur. Bu su Afşin’e bağlı Emirli köyündedir. Hemen üstünde de mescit vardır. 
 
SECDE EDEN SELVİ AĞACI
Kahramanmaraş’a bağlı Afşin ilçesinin Emirli köyünde eskiden havuz olan mevkide bir selvi ağacı varmış. Bu ağacın yanında bir kadın namazlarını kılmaktadır. Yalnız Cuma günleri her namaz kılışında yanında bulunduğu selvi ağacı da onunla birlikte secde etmekte, onunla birlikte eğilmektedir. Bunu birkaç gün köylülere anlatırsa da kimse inanmaz.
Sonra ona “Madem öyle o namaz kılarken başındaki yağlığı(başörtüsünü) çıkart, ağaca bağla da inanalım” demişler. Kadında namaz esnasında selam vermeden bağından çıkarıp hemen yağlığını ağaca bağlıyor. Sabahleyin bakıyorlar ki başörtüsü selvide bağlı duruyor.
 
SÖZLÜ ASHAB-I KEHF HİKAYESİ
Yedi kişi olan ve Ashab-ı Kehf olarak adlandırılan bu gençler “bize sığınacak bir yer” deyince, çoban:”Ben Rakiym dağında bir mağara biliyorum” diyor. “Gidip oraya sığınalım, orada su da var, o sudan içeriz, azığımızı yeriz, bizi arayıp aramadıklarını buradan şehri izleyerek anlarız” diye ekliyor. Rakiym dağından bakıldığında şehri kontrol etmek mümkün. Mağara mevcut, su da mevcut. O insanlar mağaraya sığınıyorlar. Halk yakalayıp öldürmek için peşlerinden geliyor ama Cenabı Allah bu insanlara korku veriyor, mağaraya giremiyorlar. Eğer içerdelerse açlıktan ölsünler diye mağaranın ağzını taşlarla kapatıyorlar. O zaman Cenabı Allah, bunlara uyku alemi verir, uyutur ve tekrar uyandırır.
Uyandıklarında birbirleriyle “biz ne kadar uyuduk?” şeklinde tartışırlar. Biri der: “bir gün”, biri der:”yarım gün” en iyisini Allah bilir, sabah yattık, kuşluk vakti kalktık şeklinde düşünürler.
İçlerinden birini şehre ekmek almak üzere gönderirler. Onun verdiği para çok eski, geçersiz sayılır. O günün hükümdarı bunu sorguya çektiğinde bunların 309 yıl uyuduğu anlaşılır. Bu insanların ahiret gününe inanması için ibretlik bir hadise kabul edilir. Kuran’da da bundan bahsedilir.
Arkadaşları,o dönemdeki hükümdar ve yanındakilerle mağara önüne geldiklerinde onları bekletir ve kendisi mağaraya girer. Durumu mağaradaki arkadaşlarına anlatır.”biz bunlara teslim mi olalım, dua mı edelim?” derler. Arkadaşları: -“Ya Yemliha bizleri 309 sene muhafaza eden Cenabı Allah her şeye kadirdir, ona teslim olalım, dua edelim” derler.birisi dua eder, diğerleri “Amin” der. Mübarekler sır olurlar. Onların anısına İsa mescidi denilen yer inşa edilir. Ki burada Kudüs yönüne doğru yapılmış mihrap vardır. Tekrar ek yapılarak kilise inşa edilir.
Kuran-ı Kerim vahyolunduktan sonra Selçuklular döneminde burası mescit ve medreseye dönüştürülür ve ilerisine de kervansaray inşa edilir. Bu külliye üç bölümden oluşturulur. Mescit, medrese ve kervansaray.
Anlatan : Ali İŞBİLİR.
 
AFŞİN’DEKİ ASHAB-I KEHF KÜLLİYESİNİN BULUNDUĞU MEVKİDEN ÇIKAN SU VE BAKICILIK HİZMETİ
Jeoloji mühendisleri “bu Eshab-ı Kehf yöresinde su yok” dediler. Biz burada araştırma yaptırttığımızda, bir ihtiyar gelir benim çocuğuma “1982’de geldim buradaki alıç ağacının altını deştim, buradan su içtim” der. Giderken de: “Ben buradaki görevliye bu suyu doktor Osman çıkarsın, Afşin Eshab-ı Kehf’e hibe etsin dedim” der. O insan da doktor Osman’a bunu demez, su kapalı kalır.
2003 yılında o ihtiyar gelir, gene haber verir. Der ki: “Bu su çıkmadı mı yavrum?”, “çıkmadı amca” derler. “Suyun çıktığı yer neresi?” diye sorar. “işte şurası”. Şu an suyun başında olduğumuz yerden saniyede 46 litre su verdi. Hiç su yok denilen yerden, 160 metreden su çıktı. Cenabı Allah hiç su yok denilen yerden bize çok güzel bir su verdi buradan. Suyu da şimdi yanınızda akıtacağım.
“Dedem Şıh Rauf Efendi, merhum Abdulhamit döneminde –elimizde secereli, mühürlü belgesi var- o belge hala elimizde mevcuttur. Ki Eshab-ı Kehf’te hizmetli olarak kalması için dedeme görev veriliyor. Dedem vefat edince Eshab-ı Kehf’in bahçesine defnediliyor. Daha sonra “benim kefenimin ucu solmuşsa beni köpekler yesin” diye onun bir sözü var. Bizde geçen sene onun mezarının yerini değiştirmek için açtık, baktık. Elhamdürillah dediği şekilde duruyor. Biz ordan kaldırıp aşağıdaki mezarlığımıza götürdük. Ermiş bir zatmış.
Afşin’deki büyüklerimiz bize “yavrum dedeniz yanan fırının içine girdi, kırkbeş dakika rabıtaya durdu, kırk beş dakika sonra çıkardık daha peştahı ısınmamış” derlerdi. ben 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder