MUSAVVER İRAN SEFARETNAMESİ ADLI ESERDE BOLU VE GEREDE
Dr. Abdullah DEMİRCİ
Kalaba Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
Edebiyat Öğretmeni (Gerede bülteni Mayıs 2019 sayı:24)
Seyahat notlarından veya hatıralarından ya da bir ressamın fırçasından izlediğimiz Anadolu şehirleri; özelliği ve güzelliğiyle coğrafyamızı süsleyen kadim bir tarihî geçmişe sahiptir. Seyyahların gözde mekânı Anadolu coğrafyası, bu yönüyle her zaman dikkatleri üzerine çekmiştir. Seyyahların gezi notlarında yer alan bilgilerin dışında Anadolu’nun bazı kadim şehirlerini kaleme alan Osman Şakir Efendi, alışılmışın dışında hem notlarıyla hem de çizdiği minyatürlerle Anadolu coğrafyasını Üsküdar’dan Tahran’a kadar resmetmiştir.
Doğum yeri olan Yozgat’ın Bozok şehriyle şöhret kazanan Bozoklu Osman Şakir Efendi, İkinci Mahmut tarafından 1810’da İran’a gönderilen Yasincizade Abdulvehhab Efendi öncülüğündeki elçilik heyetinin Farsça mütercimi olarak görevlendirilmiş ve bu seyahat sırasında uğradığı kimi şehirleri, kendisinin çizdiği minyatürlerle Musavver İran Sefaretnamesi ismini verdiği eserinde kaleme almıştır.
Bozoklu Osman Şakir Efendi’nin 1810’daki bu görevlendirilmenin ardından İstanbul’dan hareketi ile ilk önce Üsküdar’la başlayan minyatür çizimlerini Kartal, Gebze, Hereke Hanı, İzmit, Sapanca, Geyve, Taraklı, Göynük, Mudurnu, Bolu, Köroğlu Çeşmesi, Gerede, Bayındır, Çerkeş, Karacalar, Karacaviran, Koçhisar, Tosya, Hacı Hamza, Sarmaşıkkaya, Osmancık, Dingil Hüseyin Derbendi, Merzifon, Amasya, Zengan, Siyahdihan, Ebher, Kazvin, Kışlak ve Tahran’a kadar devam ettirerek, 31 yerleşim yerini resmetmiştir. Üsküdar’da başlayan sefaretname notlarına Merzifon’a kadar kısaca yer vermiş ve bazı tarihî anekdotlarla desteklemiştir. Buradan sonraki tarihî kentlerin sadece minyatürlerini yapmıştır.TR
Sefaretnameyi yazan Bozoklu Osman Şakir Efendi aynı zamanda bir ressamdır ve uğradıkları yerleri yazmanın yanında resimlerini de yapmıştır.Nitekim 80 varaktan oluşan sefaretnamede 31yerin resmi vardır."Sefaretnamede Tahran'a kadar olan kentlerin resimleri yapıldığı halde yazılı anlatım metinleri Merzifon'a kadardır.
“. Sefaretname içerik olarak İstanbul-Tahran güzergâhı üzerinde bulunan şehirler hakkında genel bilgiler ve güzergâh boyunca karşılaşılan tarihi yapı, cami, köprü, yazıt, han gibi kültürel değerler hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. Eseri orijinal kılan hüsn-ü hatla yazılması,verdiği bilgilerin yanı sıra gidilen her şehirde konaklama veya hareket halinde iken
çizilen resimlerdir. Bu bakımdan eser sadece tarihçilik için değil aynı zamanda
mimarlık tarihi ve edebiyat alanları için de son derece önemlidir”.(Kavak 2016:2)
Yakup Öztürk’ün hazırladığı ve Büyüyen Ay yayınları tarafından 2018 yılında basılan Bozoklu Osman Şakir’in Musavver İran Sefaretnâmesi ve Fatih’ten 1914 Kuşağına Türk Resim Sanatı adlı kitapta şu bilgiler verilmektedir:
“II. Mahmud dönemi Şeyhülislamlarından Yasincizade Abdülvehhab Efendi, İran’a sefir tayin edilip yola çıktığında maiyyetinde Bozoklu Osman Şakir nâm bir mütercim de vardı. Osman Şakir Efendi, sadece Farsça mütercimliği vazifesiyle kafileye dâhil olmamış aynı zamanda Üsküdar’dan hareket eden heyetin İran’a kadar olan güzergâhını da resimlemiştir. 19 Ekim 1810 tarihinde İstanbul’dan Tahran’a yapılan yolculuğun anlatıldığı, konaklanan kasaba ve şehirlerin resmedildiği Sefaretnâme’de 31 adet resim yer almıştır. Bu suluboya resimler Osmanlı klasik resim çizgisinin son numuneleri olarak dikkati çekmektedir. Bozoklu eserini anlatırken verdiği malumatın gerçeğe aykırı düşmeyeceğini, eserin güzel bir yazı ve resimlerle desteklenerek yazıldığını ifade ettikten sonra, bu esere nazar edenlerin estetik bir haz duymalarını arzuladığını da dile getirir.
Bu eser, artık klasik anlamda minyatür sanatının terk edildiği, akabinde batılı eğitim usulünü hayata geçirecek mektepler eliyle resmin Osmanlı gençleri arasında itibar göreceği, Avrupa şehirlerine gönderilen talebelerin çağdaş batılı ressamları tanıyacağı yılların hemen öncesinde kaleme alınmıştır. Medrese tahsili almış, dinî ve beşerî ilimlerde terbiye görmüş Bozoklu Osman Şakir’in resme dair bir hassasiyete sahip olduğu aşikâr ancak fırçasından çıkan resimler ne minyatürün çizgilerini külliyen muhafaza ediyor ne de batılı gerçekçi resme hizmet ediyor. Hem klasik Türk nakşını hem de yeni teknikleri bir arada gösteriyor. Bu eserde, Bozoklu’nun resimlerinin iyi anlaşılabilmesi için Osmanlı resim geleneğinin ilk devirlerine ait yolculuğumuz Yakup Öztürk'ün incelemesiyle başlamakta, ardından da Bozoklu'nun metninin çeviriyazısı ve tıpkıbasımı yer almaktadır. Eserin inceleme kısmında Fatih’in, İtalyan ressam Bellini’ye portresini yaptırması milat kabul edilmiş, 1914 Kuşağı’na kadar bu süreç getirilmiştir.”
Cahit Bilim’in İran sefaretnamesi hakkındaki görüşü şöyledir:
”Sefaretname genel hatlariyle diğer Osmanlı sefaretnamelerine benzer.Örneğin sefaretname elçinin maiyetindeki tercüman tarafından yazılmıştır,misafirhanelerde veya kentin ileri gelenlerinin evlerinde kalınmıştır,uğranılan ve konaklanan yerler anlatılmış ve betimlenmiştir.Ancak bu sefaretnamenin diğerlerinden ayrı bir takım özellikleri vardır.En başta gelen özelliği resimli olmasıdır.Bu yönden Matrakçı Nasuh'un eserine benzer.Yazar Osman Şakir Efendi aynı zamanda ressam olduğundan Batı'lı gezginlere benzer bir şekilde uğradıkları yerleri hem anlatmış hem de resimlemiştir.Bu resimlerin de kendine özgü tarafları vardır.Örneğin resimler oranın en tipik özelliğini gösteren yerlerden yapılmıştır ve detaylara yer verilmiştir.Ayrıca resimlerde perspektif yani bir ölçüde derinlik vardır.Bunun yanında resimlerde o yerlerin özellikleri belirtilmiş oraların en tipik eserleri yapılmış ve yöre hakkında anlatılan söylenceler doğrultusunda buralar resimlerde de belirtilmiştir”(Bilim 2002:102)
“Resimli İran Sefaretnamesi'ni m.1811 tarihinde kaleme alınan Bozoklu Osman Şakir, Yasincizade'nin Farsça tercümanı olarak İran'a giderken yol izlenimlerini anlatmak için eserini yazdığını, sefaretnamenin tarih, coğrafya, nesir ve imlâyı kapsadığını belirtmiştir. Aynı zamanda iyi bir ressam ve hattat olan yazar, eserde gezip gördüğü yerlerin resimlerini de çizmiştir. Eserde 31 adet resim bulunmaktadır. Eserin son kısımlarında bazı yapraklar resimlenmiş ancak boş bırakılmıştır. O nedenle eksik kabul edebileceğimiz bu eserin şimdilik tek nüshası, İstanbul Millet Kütüphanesinde Ali Emirî, Tarih bölümü 822 numarada kayıtlıdır. 9 satırlı 55 varaktan oluşan eser müellif hattı olarak güzel bir nesih hattıyla ve harekeli olarak yazılmıştır.”(Mustafa Uluocak,2011:116)
Mustafa Uluocak tarafından “İmlâsı Yönüyle Dikkat Çeken Bir Eser: Resimli
İran Sefaretnamesi (Metin)” şeklinde hazırlanan ve yayımlanan makalede daha çok Musavver İran Sefaretnamesi’nin metnine gramatik açıdan yaklaşılmıştır;
“ 16.yy.dan sonra standartlaşmasıyla Osmanlı Türkçesinin fonetik özelliklerinin takip edilmesi güçleşmiştir. Bu güçlüğün aşılmasında harekeli metinler bizlere yol gösterici olabilmektedir. Bu anlamda Miladi 1811’de Bozoklu Osman Şakir tarafınfan kaleme alınmış olan Resimli İran Sefaretnamesi'ni devrinin imla özelliklerini yansıtan bir eser olarak kabul edebiliriz. Bu eser, Eski Anadolu Türkçesinde dudak uyumunu bozan eklerin XVIII. yüzyıldan itibaren dudak uyumuna girmesini göstermesi açısından önem taşımaktadır.” Uluocak 2011:145)
MUDURNU’YA VARIŞ, BOLU VE GEREDE
(Göynük’ten sonra) Elçilik kafilesi Mudurnu denilen büyük köye"gelmiştir.Elçi Abdülvahap Efendi'ye Müftü Efendi ev sahipliği yaparken,Şakir Efendi'yi de Ayan Kethüdası konuk etmiştir.Şakir Efendi bu köyde ince bir sanat dalı olduğundan söz ederek çok ince iğne imal ettiklerini ve bu kadar küçük ve ince olan iğnelere nasıl delik açıldığına hayret ettiklerini ve bunu ilgiyle seyrettikten sonra misafirhaneye geldiklerini anlatır.Mudurnu'nun resmini de bu şekilde yaptığından söz eder.Kafile Mudurnu'dan kula atlara binip Bolu tarafına hareket etmiştir.Yine seyahat sırasında birçok dağ,ova ve vadi aşılmış karla karışık yağmurdan ıslanmış ve şiddetli soğuktan üşümüş olarak Bolu'ya varmışlardır.Şakir Efendi, Bolu'nun resmini. Abdülhamit’in (1774-1789) vezirlerinden Ahmet Paşa'nın yaptırdığı saat kulesiyle birlikte resmettiğini söyler. Bolu'ya gelindiğinde elçiye Bolu Mütesellimi ev sahipliği yapmış,Şakir Efendi'yi de "güruh-ı mekruhtan bir saygısız" evinde konuk etmiştir.Şakir Efendi hem ev sahibini ve hem de evi beğenmediğinden ve o gece pek de dinlenemediğinden söz eder.Daha sonra Bolu'yu anlatırken Bolu adının Yunanca'da ve Roma dilinde kent anlamında olduğunu söyler.Ertesi gün Ramazan Bayramı olduğundan saat 03.00'den sonra tepeler,parlak ağaçlar,güzel doğa seyredilerek Çağa Gölü civarındaki Köroğlu Çeşmesi denilen yere gelinmiştir•Kafile, oradaki derbentde mola vererek dinlenmiştir.Şakir Efendi buradaki dağların güzelliğinden söz eder.
Şakir Efendi, burada gördüğü kitabeyi kağıda yazdıktan sonra yine atlara binip iki kol halinde on iki saat gittikten sonra gece saat 04.00'de Gerede'ye vardıklarını söyler.Burada elçiyi Müftü Efendi, Şakir Efendi'yi de "bir kibar insan" konuk etmiştir.Şakir Efendi havanın çok soğuk olduğunu ve ev sahiplerinin ne kadar ateş yaksa da ısınamadıklarını ve şiddetli dolu sesinden uyuyamadıklarını söyler.Şakir Efendi Gerede'nin ikliminden söz ederken "Gerede'nin kışı ünlü imiş. Kışın Gerede'ye gelen biri bu havalar nedeniyle havalar ısınıp güzelleşene kadar burada kalırmış" diyerek anlatılanları naklederek kasabada kardan başka bir şey olmadığını söyler.(Bilim 2002:277)
GEREDE’NİN TASVİRİ
Sefaretnamenin orijinal 23 ve 24. Sayfalarında Gerede şöyle anlatılmaktadır:
“Ol taşdan hutut-mezkureyi kağıda nakilden sonra yine meta-yı matiyyemizesüvar olup nice girdab-ı tin ve varta-i zahmet-karin içre pa-yı peresimiz dahil u haric olarak on iki saat güzeşte oldukda gice saat dörtde Gerede’ye duhulümüz ve ol mebradeye vusulümüz vaki oldu.Sefir-i mezburu müfti efendiyeve bu dailerini bir serdar-ı behredar-ı hub-girdara mihman eylediler.Amma bizbanımız her ne kadar ikad-ı nar eyler ise anide na-bud ve şiddet-iberdden hab u rahatımız mefkud olur idi.Gerede Zindanı elsine-i nasda darb-ı mesel olmuşdur.Meğer kesret-i berdden kinayet ve şiddet-i serd-i pür derdden ibaret imiş.Zira eyyam-ı sermada Gerede’ye varid olan piyade ta vakt-i temmuza kadar anda mahbus olup rah-ı maksuduna zehaba ve canib-i ahere havf –ı şitadan şitaba kudreti olmadığından Gerede Zindanı durub-ı emsalden olmuşdur yoksa kasaba-i mezkurede kal’adan haber ve zindandan eser yokdur.Seher vakti habdan bidar olup salat-ı subhu edadan sonra Gerede’nin resminde bu mikdar ile iktifa ve bu kadarca suret-nüma kılındı.”
Aynı sayfalardaki metinler, hazırladığı kitapta Güray Önal tarafından böyle okunduktan sonra bugünkü Türkçeye şu şekilde aktarılmıştır:
“Söz konusu taştaki yazıları kağıda aktardıktan sonra yine bineğimize binip atımızın ayağı nice çamurlu su birikintisine ve tehlikeli çukurlara gire çıka on iki saat gittikten sonra gece saat dörtte soğuk bir yer olan Gerede’ye ulaştık. Elçimizi Müftü efendiye konuk ederken ben duacılarını da güzel huydan nasibini almış bir serdara misafir ettiler.Ama ev sahibimiz her ne kadar ateş yaksa da anında ateş bitiyor,soğuğun şiddetinden uykumuz ve rahatımız kaçıyordu.Gerede Zindanı halkın dilinde darb-ı mesel olmuştur.Meğer bu tabir ,şiddetli soğuktan ve dert çokluğundan kinaye imiş .Zira soğuk günlerde Gerede’ye yaya gelen birisi temmuz ayına kadar orada mahsur kalır ,yoluna devam edemezmiş ve kışın korkusundan ,başka hiçbir tarafa hareket edemediğinden Gerede Zindanı tabiri darb-ı mesel olmuştur.Yoksa adı geçen kasabada ne bir kale,ne de bir zindan vardır.Seher vakti uykudan uyanıp sabah namazını kıldıktan sonra Gerede’yi bu kadar resmetmekle yetindik ve böylece çizdik.”(Önal 2018;116,119)
1811 yılının Gerede’sini yazıyla ve resimle anlatan Osman Şakir Efendi, Gerede’ye ait en eski resimle bizi tanıştırmaktadır. Resimde Gerede, geniş açıklık bir alanda, ortada çatı1ı bacalı evler, ortada bir cami olarak çizilmiştir.Ayrıca Gerede’den geçen seyyahlardan biri olarak dağarcığımıza yeni bilgiler katmıştır.
KAYNAKÇA
Bilim, Cahit (2002), "Elçi, M.Seyyid Abdülvahab Efendi, Yazar, Sefaret Tercümanı Bozoklu Osman Şakir Efendi, Musavver İran Sefaretnamesi, OTAM Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı. 13,
Kavak ,Gülnur (2016),Yasincizâde Abdülvehhâb Efendi ve Musavver İran Sefaretnamesi, İstanbul Üniversitesi S.B.E. Yüksek Lisans tezi(Basılmamış)
Memioğlu, A.Zeki (2001)“Musavver İran Sefaretnamesi (1811)”, A.Ü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi, Erzurum, S. 17, s. 239
Dergisi, Erzurum, S. 17, s. 239
Musavver Sefaretname-i İran (2018) (Resimli İran Sefaretnamesi), Osman Şakir Efendi, İnceleme-Metin-Tıpkıbasım, Haz.Güray Önal, İstanbul , Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı yayını
Öztürk Yakup,(2018) Bozoklu Osman Şakir’in Musavver İran Sefaretnâmesi ve Fatih’ten 1914 Kuşağına Türk Resim Sanatı İstanbul , Büyüyen Ay Yayınları
Uluocak ,Mustafa, “İmlâsı Yönüyle Dikkat Çeken Bir Eser: Resimliİran Sefaretnamesi (Metin)” Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi,c.12 S.20 (2011/1) s.111-149
Dr. Abdullah Demirci
Gerede Bülteni, Sayı 24
Mayıs 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder