AMERİKAN ADEMİ’NİN MİTİ[1]
Giles Gunn
Çev: Dr. Abdullah DEMİRCİ
Amerikan Ademi’nin miti, Amerikan kabul gören din anlayışında şaşırtıcı, en önemli mitlerden biridir. Ama aynı zamanda en yanıltıcı olanlarındandır. Adem’in dünyaya gelişinden önceki kahraman Adem figürü üzerinde yoğunlaşmak suretiyle uzun zamandır hem Amerikan hayatında önemli bir faktör olmuş, hem de diğer pek çok Amerikan miti için destek sağlamıştır. Bu mitler içinde seçilmiş insanlar miti, bakire, keşfedilmemiş toprak miti ve kader manifestosu miti (belirlenmiş kader) bunlar arasında sayılabilir. Bununla birlikte Amerikan kültür geleneğinde açıkça ortaya konmuş, ifade edilmiş halde değildir. Daha çok anlatıma dayalı bir tür olmaktan ziyade yorumun bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır (kesin katlarıyla ortaya konmuş değildir.)
Amerikan Ademi mitinin kaynaklarına yaşatılış kitabında rastlanabilir. Ki bu kitapta insanın yaratılışı ile birlikte, tanrının kozmogonik (insanın ve evrenin yaratılışı) İşlerinden bahsedilmektedir. Yaratılış kitabında, yaratılış hikayesi bir değil, iki tanedir. Birinci yaratılışta Tanrı, kendi sözüyle biçimsiz bir boşluktan dünyayı ve cenneti yaratmıştır. Ve daha sonra ilahi görüntüsü saydığı insanı yaratarak, bu oluşumu taçlandırmıştır.
Birincisine göre daha eski olan 2. Yaratılış hikayesinde ise, Tanrı, yerden büyük bir sel meydana getirerek bir çölü bereketli hale getirmiştir.
Yaratılış, bu şekilde gerçekleşmiştir. Çamurdan yaratılan insan, daha sonra Tanrının cennette oluşturduğu bir bahçeye üretsin, ekip, biçip, sürsün, kendine baksın diye konulmuştur. Hayvanları ve kuşları yaratıp, onları, Adem’in yanına getirdikten sonra Adem’in kemiklerinden ona eş ve arkadaş olması için Havva’yı yaratmıştır.
Her iki anlatımda da üzerinde durulan husus, yalnızca en eski hayatın orjininin açıklanması hadisesi değildir. Şeytanın dünyadaki görüntüsü ve tanrıya yönelik sorumluluğundan kaçışı da anlatılmaktadır. İlk Amerikalılar örneğinde görüldüğü gibi, İncil okuyan bir toplulukta böylesi hikayelerin ne kadar cazibeli olduğunu kavramak güç değildir. Ademsel mit ile, kendi tarihleri arasındaki paralellikler, benzerlikler fazla göze çarpar vaziyettedir ve aydınlatmaktadır. Özellikle yeni İngiltere kolonistleri , kendilerini tanrının lafzı ile buluşturulmuş, yaratılmış bir topluluk olduğunu düşündüler. Bunlar bir kaos ortamından çıkarak, dünyaya yeni bir tarih yapmak üzere kendilerinin gönderildiğini hissettiler. Bu tarih oluşturma işini de yeni toprakların ele geçirilmesi olarak değerlendirdiler. Zaten bu toprağı da bir çeşit cennet toprağıyla da özdeşleştirmek için çok az teşvik yeterliydi.
Ayrıca onların bu yeni dünyadaki misyonu, Ademi açıdan Tanrının da lütûfkâr yardımıyla insanın en eski masumiyetine, sağlığına varlığının basitliğine geri dönüş teşebbüsü olarak yorumlanabilir.
Ademi efsaneler Amerika yerleşen Amerika’nın ilk dinsel düşünceli yerleşmecilerinin algılamaları arasındaki paralellikleri rağmen Amerikan Ademi efsanesi, koloni döneminden son dönemlerine kadar kültürel olarak oturmamış ve o döneme gelinceye kadar İncil versiyonları ile ilişkili unsurlarını da yitirmiştir. Daha sonraki, 19. Asrın başlarına kadar kültürel hatları kesin, açık şekilde ortaya konmamış, sonraki dönem Amerikan yorumunda ise bu cennet bahçesindeki yılanlardan, şeytana kanmadan, itaatsizlik ya da cennetten atılma ve acı çekme gibi hadiselerden çok az bahsedilir. Yaratılış anlatısının bir öncesinde geçen hadiselerden de çok az bahsedilir. Asli adamın en erken İncil geleneklerinde gizli biçimde yer alan androgvninin (erkekle ilgili....) göstergesi bu 2. Yaratılış hikayesinin arifesinden de pek bahsedilmez. Bunların yerine Ademi efsanenin 19. yy anlatılışında Adem’in kendisinden izole (kopuk, uzak) ve yeni bir çağın eşiğinde muazzam olarak olasılıkların dengelendiği izole bir figür olarak, en azından bazı anlatımlar da kendi ruhsal değerleri bakımından zedelenebilir hali vurgulanmaktadır. Örnekler çok fazla sayıdadır: Brockden Brown Arthur Mervin’i ve Robert Montgomery Bird’in Nathan Slaughter’inden Ernest Hemingway’ın Nick Adams’ına, James Fenimore Cooper’in Natty Bumppor’suna, Stephen Crane’nin Henry Fleming’i, Thedore Dreiser’in Carrie Meeber’i J.D. Salinger’in Holden Caufieldi, ve John Updike’nin Harry “Rabbit “ Angstrom’u gibi.
İncil’deki prototipine benzemez şekilde, Amerikan Ademi kendi kendini harekete geçiren, kendine güveni olan kişiden ziyade, tanrının el işinin daha az ürünüdür. Onun en önemli özellikleri, yaşatılışından itibaren varlık hiyerarşisindeki yerinden çok sadeliğinden ve her şeyden fazla masumiyetinden kaynaklanmaktadır. O, iyi ya da kötü olmasından değil, bu tür kategorileri aşma imkanını temsil eden bir çeşit ahlaki fenomen olarak ortaya çıkmaktadır (iyi kötünün ötesine geçebilen nadir, ahlaki bir fenomen niteliği taşımaktır). Onun başlıca amacı, bu ahlaki durumu, ruhsal bütünlüğü korumak ve geliştirmektir. Ve onun başlıca temel sorunu da kendi yapımı olmayan bazen kendi değer modeline uyum sağlamayan, düşmanca davranabilen bir dünyada bir şekilde hayatta kalmadıyı öğrenmek zorunda oluşudur.
Bütün temiz saflığıyla ve sınırsız iyimserliğiyle Adem imajı, Ralph Waldo Emerso’nun Nature (doğa) adlı eserinin sayfalarında en klasik biçimde resmedilmiştir. Bu nature isimli kitap, günümüz çağını, çok fazla geriye dönüşçü olması nedeniyle kuvvetli bir şeklide eleştiren hayatın tekliği ve iyiliğe olan inanış ve aynı zamanda bütün insanların kaderinin kainat ile orijinal bir ilişkiye geçmek olacağına olan inancı içinde barındıran bir eserdir. Bu bakış açısı, Concord tabiatcısının bir bakıma ruhsal Chanticleer’in komşularını bizim bütünüyle uyanık olduğumuz zamana doğan güne olan inançla ahlâki uykularından uyandırışı rolünü üstlenir. Yüzyılın sonlarında bir Leydinin Portresi (Portrait of a Lady) adlı eserde Henry James’in isabel Archer’i lonca çağının hırsız baronlarından herhangi biri tarafından kolayca söylenebilecek şu sözleri söylemektedir: “bana ait olan hiçbir şey, benim ölçüm olamaz, her şey sınırlı, engellenmiş ve bütünüyle rastgele şekildedir.” Aynı imaj, pek çok insanın. Colarado Eyaletinin ilk valisi ve kıtalararası demiryolunun ateşli bir savunucusu olan William Gilpin ile paylaştığı varsayımda da görülmektedir. Amerikan halkının geçekleşmemiş kaderi, kıtayı zaptetmektir. Fakat Adem’in bu ileriye giden, kendi kendini yaratan, neşeli imajı Walt Whitma’nın “Song of Myself (kendimin şarkısı) adlı eserinde kesin bir ifade kazanır. Burada şairin dünyanın tek yaratıcı sanatkarıymış gibi sahiplenmesi dünyanın sahipliğini elde etmek için uğraşması söz konusudur. Tanrı ve insan tek bir vücutta, kendisini merkezde görerek ve bunun parçalarını isimlendirme hakkını ve ihtimallerini kendinde bularak en sonunda kendi yaratılışının erdemleri üzerinde hüküm yürütme hakkını kendinde buluyor.
Anti Adem imajı ya da en azından daha karmaşık, müphem Adem imajı bu ikisi pozitif Adem imajıyla aynı ölçüde gelişmemiştir. Daha yavaş bir gelişim göstermiştir. Böyle bir gelişmeyi sağlayan Nathaniel Hawthorne’nin The Scarhlet Letter (Kırmızı Mektup) adlı eseri ve My Kinsman’ın Major Molineux veya John W. Deforest’in Miss Ravenel’s Conversin (Bayan Ravenel’in Din Değiştirmesi) eserlerinde fark edilmiştir. Ademi kahramanın ahlaki masumiyeti, çökmüş bir dünyada onun ruhsal sorumluluğu anlamına geliyor. Bu ruhsal bakımdan yıkıcı bir hale gelebilir. Herman Melville’nin de müşahede ettiği gibi şayet masumiyet, insanı yaşanmış tecrübeden alıkoyuyorsa ve daha ileriye yönelik ahlaki gelişimi engelleyen, durağan bir hal arzediyorsa (haline gelmişse) ruhsal olarak, yıkıcı bir duruma bile gelebilir. Bu, Melville’nin eserindeki kaptan Ahab’in “Cennetten bu yana yığılı halde bulunan yüzyılın altında sendeleyen Ademmişim gibi kendimi ölü derecesinde yılgın hissediyorum” diye söylediği Emerson’un saf, eski (sade) Adem’inin hemen hemen bir eşi durumundadır. Fakat yabancı ve çouğu zaman düşmanca bir dünyanın ve günahkar bir geçmişin varlığı olmaksızın bile, Ademi durumun kendisinin keskin, şiddetli, ürküntü verici yalnızlığı, potansiyel olarak mevcuttu. Amerikada’ki Ademi mitin başlıca tarihçilerinden olan R.W.B. Lewis’e göre Whitmazn, Amerikan Ademi için kullandığı mecazi kelime dolayısıyla bu meseleye şu şekilde parmak basmış oldu. Bu mecazda Luissana’da büyüyen yalnız ve canlı bir meşe ağacı (yanında bir dostu, arkadaşı ya da sevdiği olmadan yaşamı boyunca neşeli çiçekler açan) görünüşü Whitman’ı dayanılmaz bir biçimde üzgün duruma getirdi. Çünkü kendi ifadesiyle “yapamayacağımı çok iyi biliyordum.”
Ademi mantık hakkındaki bu karmaşa – Bu Amerikan figürü eski Ademin mi yoksa yeni Ademinmi soyundan mı geldiği sorusu – Bu Amerikan Ademi mitinin 19. yy ortalarına kadar tarihi değer kazanan kültürel bir tartışmanın odak noktası haline gelmesine, günümüze kadar azalmaksızın sürmesine izin vermiştir. Bir tarafta Emerson, Whitman, Thoreau gibi yazar ve tarihçiler Amerikan Ademi mitini kesinlikle olumlu yönleriyle gören George Bancrof’dan ve Hector St. John de Crevecoeur’den Danniel Boorstin’e kadar uzanan yorumcular bir tarafta yer almaktadır. Ademi mit, onların Amerika’nın insan ırkı için ilahi olarak lütfedilen 2. bir şans oluşturduğu görüşlerine çehre kazandırıyor, açıklık getiriyor. Eski ve yeni dünya, ya arkada bırakılacak, ya da bunlar, açılıp, üstlesinden gelinecekti. Emerson’un “Umut Partisi” olarak isimlendirdi üyeleri, Amerika’nın geleceği, kıtanın muazzam büyüklükteki iç bölgelerinin kolonileştirmede – büyük ovaları, bir yeni dünya bahçesine dönüştürmede olduğuna inanmaktaydılar- Diğer kanatta ise Nathaniel Hawthorne, Herman Melville ve daha sonra Henry Jamers gibi yazarlar, Emil, Dickinson, Edwin Arlington Robinson ve Robert Frost gibi şairler ve Francis Parkman ve Henry Adams gibi tarihçiler yer almaktaydı. Bunlar da, Ademi tutkuyu, geçmişi telaşla ortadan kaldırmak olarak gören ve gelecek hakkındaki iyimserliğin insan kabiliyetlerinin gerçekçi bir değerlendirmesi ve hayatın kendisinin doğası ile yoğrulması gerektiğine inanan Emerson’un tayiniyle de devam eden Hafıza ekolünün temsilcilerinin arasındaki tartışma ve karşı taraftaki umut dolu farklı düşünceliler grubu, neticede belirgin bir Amerikan anlatımının doğuşunun ortaya çıkmasına vesile oldu. Bu anlatımın gerekli ana hatlarının ilk örneklerine özellikle The Deerslayer olmak üzere James Fenimore Cooper’in Leatherstocking dizisinin son hikâyelerine rastlamaktayız. Daha sonra bir takım değişiklikler sonrasında onlar Hawthorne’nin The Scarlet Letter, Melville’nin Typee, Moby-Dick ve Billy Budd, Mark Twain’in Old Times on the Mississipi ve The Adventures of Huckleberry Finn, Henry James’in The American, Portrait of a Lady, ve The Golden Bowl, William Dean Howell’in A Hazard of New Fortunes, Stephen Crane’s The Red Badge of Courage, Theodure Dreiser’in Sister Carrie ve An American Tragedy, Sherwood Anderson’un Winesburg, Ohio, Willa Cather’in My Antonia, F. Scott Fitzgerald’ın The Great Gatsby, Ernest Hemingway’ın In Our Time ve A Farewell to Arms (Silahlara Veda), William Faulkner’in Absalom Absolam! Ve The Bear, Ralph Ellison’un Invısıble Man, Saul Bellow’un The Adventures of Augie March, Bernard Malamud’un The Assistant Flannery O’Conner’in collection A Good Man is Hard To Find ve Parker’s Back ve Thomas pynchonun The criying of Lot 49 gibi klasik Amerikan romanları hikayelerinde yer etmiş, kalıcı bir hale gelmişlerdi. Belirgin Amerikan anlatımı, beklentilerine cevap vermeyen bir dünyaya sürüklense bile kendini bir şekilde algılayan bir figür, belli, her hangi bir atadan yoksun basit ve ayrı bir kişiliğin whitmanes gu geleceği üzerinde odaklanmaktadır. Bu hikayenin can alıcı noktası dünyanın masumiyet veya varlığın saflığına yönelik dünyanın tavrı ile bu masumiyet ve varlığın saflığının dünyaya karşı ne yapacağı konusundaki gerilimden kaynaklanmaktadır. Thoreau veya Hawells veya The Golden Bowl’ın yazarı Henry james gibi daha iyimser Amerikan yazarları, tecrübenin vesayeti altında Ademi niteliklerin ne derece eğitilebileceğini çarpıcı bir şeklide göstermektedir. Ya da Billy Budd’un yazarı Melville ya da Scott Fitzgerald, gibileri de bir anlık olsa dahi masumiyet ya da umudun yayılışının nasıl bir şeklide sıradan varlığın usandırıcı materyallerini başka bir biçime çevirebileceğini göstermektedir.
Diğer taraftan Hawthorne Stephen Crane veya Hemirgway gibi daha şüpheci ve kötümser yazarlarımız masumluğun hassas olduğu trajik çatışmaları sergilemektedir. Ya da Faullkner’in Absalom’da yaptığı gibi masumluğun oldukça çabuk bir şekilde ruhsal körlüğe götürebileceğini bunun da moral çöküşe sebep olacağını ifade etmektedir.
Böylesi keşifler, Ademi kahramanın kendisi tarafından değil fakat aynı zamanda ya eserin bilgili nakledicisi tarafından ya da daha karakteristik olarak kahramanın araştırmasına gittikçe daha fazla kendisini veren ve çatışan anlamları çözme problemine daha da dalan hikâyenin içerisindeki bir kahraman tarafından seçkin Amerikan anlatısında çok sıklıkta yapılmaktadır. Böylece daha sonra suçludan intikam almaya yönelen masum biri olan Melville’nir Kaptan Ahab’ın İsmail’i vardır. Hawthorne’nin Hollingswarth’ın Coverdale’si, Fitsgerald’ın Gatsbysı’nın Nick Carraway’i Willa cather’in Antonia Shimerda’sı ve onun Jim Burden’i vardır. Faulkner’in Thomas Sutpen’sinin Quentin Compson’u, Robent Penn Warren’in Willie Stark’ının da Jack Burden’i vardır. Bütün bunların hepsi Amerikan Ademi’nin böylesi ahlâki ve ruhsal keşiflerini taşıma amacına hizmet etmektedir. Amerikan Ademi’nin miti, birçok klasik romanın muhteva ve biçimi olan kalıptan daha fazla iş görmektedir. O, ayrıca onların özel yapısında da karar verici olmuştur.
Amerikan Ademi’nin miti ve onun karakteristik anlatımı onun “Rags ta Riches” motifiyle klasik Amerikan başarı hikâyesiyle belli benzerlikler taşır. Bu konuda Benjamın Franklin’in Autobiogaphy si klasik bir ifade olabilir. Her ikisi de nasıl hayatta kalacağın ve çoğunlukla dostça olmayan bir dünyada nasıl başarılı olacağını öğrenmesi gereken yalnız bir kahramanın mesleği üzerinde durmaktadır ve her ikisi de merkezi figürün kendine güvenini tesis eder. Bu, onu dünyanın şartlarıyla kendisini görmesinden ziyade dünyayı kendisinin şartlarıyla tanımlamaya teşvik eder. Fakat Horatio Algers daima kazanırken, Amerikan Ademi çoğunlukla kaybeder. Ayrıca bu iki efsane, farklı unsurlar üzerinde vurgu yapar. Autobiography içinde Andrew Carnegie dünyada yolunu nasıl bulacağından çok daha az ya kendisiyle ya da dünyayla ilgilenir. Onun karakteri delikanlılığa varmadan önce oldukça iyi gelişmiştir ve onun çevresi, becerinin basit bir şekilde kendisini okuyacağı açık bir kitapdır. Fakat Melville’in Pirre’si gibi Howthorne’un Hester Arynne’si ve Captain Delano’su kendi kendilerinin veya başkalarının çözmesi gereken, bulunması gereken bulmacalardır.
Amerikan Ademi miti ve kendini inşa etmiş insan miti arasındaki diğer bir farklılık da şudur: Kendini inşa etmiş insan kendini tebrik eden bir duyguyla dolmuş örnek hikâyeler meydana getirmektedir. Halbuki Amerikan Ademi kaygı ve korku duygusuyla dolmuş, ikaz eden hikayeler üretmektedir. Benjamin Franklin’in kendisi gibi onu takip, edenler de başarının peşinde koşan laik, dünyevi hacılardır. Onlar eğer sürprizle karşılaştılarsa, bu da onları yükselişinin basitliği ve hızlılığı olmuştur. Diğer taraftan, Ademi kahramanlar kutsal olmasa da kendi imtiyazlı maceralı yolculuklarını çok önemli bir his katan kehanetler, gizemler ve mucizelerle dolu bir evrende yaşamaktadırlar. Sadece kendilerini tanımladıkları sadece kendi kaderleri veya hatta kurumların veya değerlerin kaderleri değil fakat aynı zamanda bütün Amerikan ruhsal deneyinin kaderi tehlikededir.
Amerikan Ademi mitinin Amerikan romanı üzerinde uygulamış olduğu etki, onun Amerikan şiir sanatına yapmış oluğu aynı derecedeki karar verici etkiyi gölgelememelidir. Ray Horvey Pearce’ın göstermiş olduğu gibi Emerson ve Whitman’dan bu yana Amerikan şiir sanatındaki başlıca iki kaynaktan birisi dramatik bir biçimde Ademi olmuştur. Anne Hutchinson’un bütün erkeklerin ve kadınların kutsal ruh vasıtasıyla tanrıyla aracısız bir ilişki kurabileceğini inancını desteklediğinden dolayı Massachusetts Bay Colony den sansüre ve sürülmeye uğradığı 1630 ların Antinomian Controversy’sine kadar geriye giden başlangıçlarıyla, Amerikan nazmındaki ademi yol, şiir sanatının başlıca konusunun, şiirlerin yazılmasında ve onun merkezi teyidinde yapıcı olarak şairin önemi olduğu kabul edilmiştir.
- Temel bir stil ve ideal bir tip çeşidi olan Ademi şiir – insanın basit, ayırt eden içe dönüklülüğünü sergileyen bir şiirdir. Kendisinin var olduğu dünyanın görüntüsüyle derhal meydana gelir veya meydana getirilir. Konu olarak bir çok şeyi tartışabilir, bir çok şeye sahip olabilir.... fakat daima imalı olarak bir şeyi tartışacaktır. Kendi varlığının ve onu yaratan ve bilgilendiren egosunun hayati gerekliliği. Onun esaslı tartışması, temel konusu; şiir sanatının kendi hayatı olmasıdır. Çünkü insan ilerlerken bilmekte radikal olarak hür olurken ve kendisini inşa ederken sahip olmuş olduğu hangi yükümlülükler olursa olsun, bu hayat, insan kavramını yaşanır kılacaktır.
Bu şiirsel biçim “song of myself” veya Emerson’un “Merlin’i gibi bir şiirle en hızlı bir şekilde bağlantı kurulurken William Carlos Williams, Hart Crane, Thedore Roethke, R.A. Ammons ve en önemli olarak da Wallace Stevens gibi böylesi modern şairlerin şiir sanatını çoğunu muhteşem olarak tanımlamaktadır. Ademi stil, denizin kıyısında şarkı söyleyen bir kız tarafından mükemmel bir şekilde sergilenmektedir. Her nasılsa onun da ötesine gidip, Stevens’in “The İdea of Order at Key West” te yer almaktadır.
Yok oluşunda gök yüzünü en keskin yapan onun sesiydi
O, zamanı onun yalnızlığı ile ölçtü
O, içinde şarkı söylediği dünyanın biricik sanatçısıydı.
Ve o, her ne kimliğe sahip olursa olusun
Deniz şarkısını söylediği zaman
O, kendi oldu, bu onun şarkısıydı
Çünkü yapıcı oydu.
Ademi kişi, bir sanatçı olarak iki biçimde meydana getirilebilir. Bir yolu, William Carlos Williams’ın Paterson’a ön sözünde teklif ettiği gibi şöyledir:
Ayrıntılardan başlamak
Onları genel bir bütün haline getirmek
Eksik vasıtalarla.....
Diğeri de Hart Crane’nin “Proem”inde yaptığı gibi birleştirici çok önemli bir imajla başlamaktır. Burada kendi epik şiirinin “The Bridge”nin konusu ve sembolü olan köprüye hitap eder:
Nehir senin altından koşarak denize ulaşırken
Çayırlar çimenin rüyasının kurarken
Sen uykusuzsun
En azından bizim üzerimize kıvrılırken Tanrının miti belirir.
Her iki şekilde de son özetlere veya belli sonuçlara bir karşı koyma vardır. A. R. Ammon’un “Corson’s ınlet” in kelimelerinde Ademi şair daima çabalamaktadır.
Düzensizliğin daha genişleyen büyüyen kavramalarına,
Genişleyen ufkuna bağlanırken, aynı zamanda
Özgürlüğün tadın çıkarırken ufuk, benim kavramamdan kurtulur
Fakat, görüşüne (hayaline) hiçbir son yoktur....
İnsanın kendi manalarının yapıcısı olduğunu kabul eden ademi şair, bu manaları başlıca şu sebeplerden dolayı önemli olarak kabul eder. Çünkü onlar kişi hakkında yapıcı (üretici) olarak bahsederler. Onların yapıcı kişi (üretici) hakkında söyledikleri şey, hiçbir zaman bitmemiştir. Dünya daima yenidir. Gelecek, geçmişten daha önemlidir.
Böylesi inancın tabii olarak sınırları da vardır. Bir çok eleştirmenlerin belirttiği gibi bu inanç, diğer insanlar pahasına, kişinin fikrini yüceltir. Geleceğin yeniden üretici imkanları için geçmişin tedavi eden değerini reddeder. İyinin bir imajını idealize etmenin hatırı için kötünün önemini dikkate almaz. Fakat bütün bunlara rağmen Ademi inanç, kendinden şüphe duyan, tekrarlanan dönemler boyunca bizim kültürümüzde bir ümit duygusunu canlı tutmuştur. O, kendini uydurmaya çalışan, artan modern baskılar karşısında bireyin demokratik fikrini savunmaya yardımcı olmuştur. Bundan az olmamak üzere (özellikle de onu biraz alayla bakmış olan yazarların eserinde) bu şekilde ifade edilen Ademi inanç ve mit insan tabiatı hakkında – onun tecrübe için susamışlığı, onun incinebilirliği, onun iç iyimserliği – hakkında önemli keşiflere götürmüştür.
Stevens, onu inanç olarak şöyle tanımlamaktadır:
Tekrar yeni başlangıcın hayal gücünde
Realist kişi evet dedi, çünkü evet demek zorundadır
Dedi, çünkü her hayır demenin altında
Evet demek için bir tutku yatmaktadır.
Bu hiç bir zaman değişmemiştir.
[1] Handbook of American Folklore Edited by Richard M. Dorsam 1986 İndiana Üniversity Press p. 79-85
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder