BOSNA GÖZLEMLERİ
Dr.Abdullah Demirci
Saraybosna: Bir broşürde Baş Çarşı için şehrin kalbi deniyor. Sokaklarında 500 yıllık taşlar üzerinde yürürken kendinizi sanki bir Osmanlı sokağında gibi hissediyorsunuz. Bosna hükümeti geleneksel sanatlarla uğraşan esnaf için bu dükkanları ucuza kiraya vermiş… Meslekleri var. Aynı adla yaşıyor.
Saraybosna şehir müzesi Avusturya prensi Ferdinand’ın öldürüldüğü yerin hemen bitişiğinde. Aliya İzzetbegoviç’in mezarı çok sade, kendi istememiş. Geçen yıl mezarı bombalandığı için bir asker bekliyor.
Tarih müzesi, 1992-1995 yıllarındaki savaşın ızdırabını anlatıyor. Şehir, savaşın izlerini silmiş. Şehir Milyaka Nehri boyunca Başçarşı ile Ilıca arasında uzanıyor. Ulaşım tramvaylarla sağlanıyor. Şehir tepelerin ortasında kurulmuş. Ferhadiye caddesi, Başçarşı’nın devamında İstanbul’daki İstiklal Caddesi gibi uzanıyor. Üzerindeki binalarda bazen Avusturya, bazen Osmanlı mimarisinin izleri hissediliyor.
Halk, lüks giyinmese de iyi giyinmeye çalışıyor. Özellikle kadınlar bakımlı ve alımlı. Şehir hareketli. Dilenci sayısında artış var.
Saraybosna’nın 450.000 nüfusu var. Şehir, savaşın izlerini silmiş. Hatta hiç izi kalmamış da denebilir. Hızlı bir imar faaliyeti göze çarpıyor. Top atışları ile bombalanan parlamento binasının yerine yenisi yapılmış. Otuz katı aşan gökdelenler inşa halinde. Modern yapılaşma eski şehir merkezinden Ilıca yönüne ilerliyor. Zaten otobüs terminali, üniversite, havaalanı da bu güzergah üzerinde yer alıyor.
Eski şehir merkezi(Stari Grad) Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminin izlerini taşıyan devasa 19. yüzyıl binalarıyla yaşıyor. Burada Osmanlı izleri taşıyan Başçarşı ile komşu. Aynı alanda iki kültürün mimari izlerini görüyorsunuz.
Eski mimari yapılar bizdeki gibi yıkılmamış, korunuyor ve işlevlerini sürdürüyor. Terminal binası Ankara veya İstanbul terminalinin yanında çok daha küçük ve mütevazı. Terminal içinde çığırtkan yok hatta üçten fazla otobüs firması yok. Şehirlerarası otobüslerde bizdeki lüks yok. Bunlara kasaba otobüsü bile diyebiliriz. Su servisi bile yok. Bilet fiyatları ise bize göre oldukça ucuz.
Saraybosna dışına çıkınca tabiatın zenginliği kendini gösteriyor. Ülkenin %43’ü ormanla kaplı. Bu, kendini iklimde de gösteriyor. Sonbahardan kışa girilen günlerde muhteşem bir manzara oluşuyor. Coğrafi yapı ve iklim, bizim Karadenizi andırıyor.
Karayolu kenarındaki yapılaşmalarda belli bir mesafe olması dikkat çekiyor. Yapılan ev inşaatlarında belli bir estetik olduğu gözden kaçmıyor. Karayolu kenarındaki yerleşim yerlerinin Müslüman veya Hrıstiyan olduğu ya da bir başka deyişle Boşnak, Sırp veya Hırvat olduğu yapılan mabetlerden belli oluyor. Burada görülmeyen bir din mücadelesinin olduğu yapılan bu kilise ve camilerden belli oluyor. Sırplar küçük yerleşim bölgelerine bile abartılı ve ihtiyaçlarının çok üstünde katedrale benzeyen kiliseler inşa etmiş.
Bosna’da din savaşı sürüyor. Bunu nereden anlıyoruz. Yol kenarında geçtiğimiz yerleşim yeri Müslümansa minaresiyle cami görüyoruz. Eğer orada Hırvatlar ya da Sırplar yaşıyorsa kiliseyi görmek mümkün. Bazı yerlerde ikisini de görebiliyorsunuz. Özellikle Sırplar muhtemelen psikolojik olarak etkilemek amacıyla katedral tarzında büyük gösterişli kiliseler inşa etmişler. Aslında bunlar , Bosna’da ki savaşın gerçekten dinler savaşı olduğunun bir göstergesi.
Karayolu kenarındaki yerleşim yerleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılmış değil. Birinin bittiği yerde diğeri başlıyor. Bol yağmur alan kırsalda bitki örtüsü yemyeşil. Kışa yakın günlerde olmamıza rağmen(Kasım ayı) koyunlar bu yeşilliklerden istifade ediyorlardı.
Srebrenitsa: Bu şehir, savaş yıllarında Sırp katliamına uğramış. 8.000 civarında masum Boşnak Birleşmiş Milletlere bağlı Hollanda askerlerinin umursamazlığı yüzünden katledilmiş. Bugün Potaçari denilen yerde şehitlik var. Kimliği tespit edilebilen 3.200 kişi buraya gömülmüş. Ramazan Bayramı’nın ikinci günü Şehitler Günü olduğu için törenler yapılıyor. Bu gün de aynı Anadolu kadını gibi giyinmiş Bosnalı analar katledilen eşlerini, oğullarını şehitlikte ziyarete gelmişler. Gerçekten ürkütücü bir manzara. Şehit edilenlerin isimleri şehitlik anıtındaki mermere yazılmış. Öğrencimiz Nedim şehit edilen ağabeyinin ismini gösteriyor.
Srebrenitsa, maden bakımından zengin bir yer. Gümüş ve demir tespit edilen maden kaynaklarından. Şifalı suları var. Cilde ve göze iyi geldiği söylenen sularla yüzümüzü gözümüzü yıkadık. Öğle yemeğini bir lokantada çevapi (bir çeşit köfte) yiyerek geçiştiriyoruz.
Srebrenik: Tuzla’nın 35 km kuzeyinde eski bir şehir. En önemli tarihi eseri şehre hakim bir tepede yer alan Gradina Kalesidir. Bosna’da ortaçağdan kalan yegane sağlam kalan kale gerçekten heybetli ve adeta bir kartal yuvası. Osmanlı atalarımızın burada nöbet tuttuğunu hissetmek insanı heyecanlandırıyor. Şehir 1512 yılında Osmanlı Türkleri’nin eline geçmiş. Burçlardaki mazgallar, sarnıçlar ve ısınma ve mutfak amaçlı kullanılan ocaklar yerlerinde duruyor. Zaten kale, geçmişte bazı tarihi filmlere plato görevi görmüş. Kale ile tepeyi ayıran boşluğa ahşap bir köprü kurarak bağlantıyı sağlamışlar. Herhalde geçmişte burada açılır kapanır bir kapı vardı.
Kale ziyaretinden sonra yakınlarındaki eski ve yeni mezarların bir arada bulunduğu mezarlığı ziyaret ettik. Osmanlı ‘dan kalan mezar taşları üzerinde kılıç figürü vardı. Merhumların ruhuna birer Fatiha okuyup oradan ayrıldık.
Sokakta gürültülü ve heyecanlı konuşmakla beraber Bosna insanı gerçekten barışçıl ve dürüst. Alışverişte, para alışverişinde buna dikkat ediyorlar. Alışverişte pazarlık usulü hemen hemen yok.
Tuzla ve civarındaki evler bizim ölçülerimize göre oldukça küçük. Mesela benim kirada oturduğum daire 36 m2. Benden önce ev sahibi burada ailesi ile oturmuş. Komünizm döneminde belki konut sorununu böyle çözmüşler. Evler iki odadan oluşuyor. Hatta mutfakla iç içe olan ikinci oda bir arada yer alıyor. Günlük hayat burada geçiyor. Mutfak ufak olmakla beraber küçük bir buzdolabı, fırın ve mutfak dolapları yer alıyor. Eşyalar fazlalık teşkil etmeyecek şekilde minimalist tarzda döşenmiş. Yeni yapılan sitelerde daire büyüklüğü değişmekle beraber büyüklükleri 60 m2 civarında. Kırsalda ise evler daha geniş ve iki katlı. Apartman ve siteler merkezi sistem kaloriferle ısınıyor. Isınma ücreti m2 ye göre gelen faturalarla tahsil ediliyor. Mutfaktaki fırın ve ocakların tamamı Türkiye’nin aksine elektrikle çalışıyor. Bizim yaşadığımız Tuzla’da sıcak kalorifer suyunun şehirdeki termik santralden geldiğini söylediler.
…………
Boşnakça özellikle yer adları, meslek adları, ev eşyaları da günlük hayatta Türkçe kelimeleri barındırmaktadır. Mesela Tuzla şehrinde Ramazan ayı boyunca “Ramazan Şerif mübarek olsun” afişi asılmıştı. Yine benzer afişi bayramlarda ve Ramazan da yerleşim bölgelerine girerken görebilirsiniz. Ramazan ayı boyunca camilerin minarelerinden yeşil bayrak sallandırılmaktadır.
…………..
İnsan burada eğer kahvaltıyı evde yapmamışsa işine gittiğinde çayla birlikte simit yemeyi özlüyor. Çayla simiti hiç bu kadar özleyeceğimi düşünmemiştim. Boşnaklar için en önemli fast food yiyecek bürek yani börek. Kıymalı, peynirli veya kumpirli(patatesli) sıcak sıcak hemen her sokakta bulunan börekçilerde bulmak mümkün.
Bosnalılar’ın bir başka meşhur yemeği begova çorba ve çevapi. Çevapi bildiğimiz İnegöl köftesi. Köfteyi somun dedikleri bazlama benzeri ekmeğin içinde kesilmiş soğanla birlikte servis ediyorlar. Turska kafa (Türk kahvesi) dedikleri kahve en çok içilen içecek. Türkiye’de çay ne kadar isteniyor ve içiliyorsa kahve de Bosna’da aynı ilgiyi görüyor. Türk çayı ilaç için bile yok. Bizde sallama çaylarla idare ettik.
Tuzla: Tuzla,Bosna –Hersek’in 3. büyük şehri. Nüfusu 160 000 civarında. Altyapı ve yapılaşma gayet düzgün. 10 000 öğrencisi olan bir üniversitesi var.Felsefe fakültesine bağlı Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü TİKA’nın katkısıyla öğrenimine devam ediyor. Tarihi eserler çok az. Kayıtlarda eski eser olarak 7 Osmanlı camisi görünüyor. Çevresindeki fabrikalarla daha çok bir sanayi şehri niteliğinde Türkiye’den Şişecam Fabrikası satın aldığı soda fabrikası, termik santral, ayakkabı fabrikası, çimento fabrikası en önemli endüstri üretim yapıları. Kapıya, şehir içinde en çok gezilen, alışveriş yapılan kafeteryalarıyla turistik bir merkez.
Kadını iş hayatının hemen her alanında görmek mümkün. Mesela gerek Saraybosna gerekse Tuzla’da hemen bütün gazete ve otobüs bileti satan büfeleri kadınlar işletiyor. Berberlik burada bir kadın mesleği. Hatta bazı berberler erkek ve kadın traşlarını aynı yerde yapıyorlar. Yine pazarlarda kadınların hakimiyeti göze çarpıyor. Ailelerde çocuk sayısı ikiden fazla değil.
Boşnakça ve Türkçe: “ Türkler Balkanlar’a gelirken yeni toplum yapısı ile birlikte İslam Kültürü’nü de getirmişlerdir. ”
“Boşnakça’daki Türkçe’den ve Türkçe kanalıyla gelme sözcükler çeşitli maddi ve manevi kavramların göstergesidir. Din terimleri, günlük hayat, ev, döşeme, giyinme kültürü, yemek kültürü gibi değişik alanlardaki kelimeler yani Osmanlı medeniyetiyle gelen ve 500 yıllık süreç içinde ortaya çıkan değişlik nesneleri ve eylemleri yansıtan kelimeler ve terimler türemiştir” (Alparslan 2006 :72)
“Aslında Serbo-Croat adı verilen ve Slav kökenli dile sahip Boşnaklar özellikle 1993 yılındaki savaştan sonra konuştukları dile Boşnakça demektedirler. Boşnakça, temelde Serbo-Croat dil türünden ayrılmamakla beraber bazı telaffuz farklılıkları ve Türkçe’den Boşnakça’ya giren kelime zenginliği ile bu dilden ayrılmaktadır.”(Alparslan 2006 :73)
“Boşnak dilinde Türkçe ile tespit edilebilen toplam kelime, kavram olarak 6877 dir. Ancak anlam bakımından bu miktar 8742 dir. “(Alparslan 2006 :71)
Bosna’da Türk Kültürünün İzleri-Şenol Alparslan-Ankara 2006 Genel Kurmay Atase yay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder