TÜRK MİTOLOJİSİNDE VE EDEBİYATINDA
ADEMİ FİGÜR
Dr. Abdullah DEMİRCİ
GİRİŞ
Gerek dünyanın yaratılışı gerekse ilk insanın yaratılışı, farklı dinlerde, (semavi ve ilkel) kendine yer bulmuş ve ele alınmıştır. Bilindiği gibi semavi dinlerde ilk insanın, Hz. Ademden türediği inancı vardır. Bu inancı gösteren bilgiler, kutsal kitaplarda mevcuttur. Diğer kültürlerde ilk yaratılan insanla ilgili bilgiler, görüşler o kültürün meydana getirdiği, mitolojilerde, efsanelerde ve diğer edebi ürünlerde görülür. Bu eserlerde biz, toplumun ilk yaratılan insanla ilgili algılayış biçimlerini, insanlarını bulmaktayız.
Bu incelemede işte ilk yaratılan insan figürünün Türk mitolojisi ve edebiyatındaki yansımaları ve izleri verilmeye çalışılacaktır.
I. TÜRK MİTOLOJİSİNDE İLK YARATILAN İNSAN
“ Mit kutsal bir hikayeyi ihtiva eder. İlkel zamanlarda meydana gelmiş bir olayı anlatır. Mitle her zaman bir yaratma söz konusudur. Bazı şeylerin nasıl meydana geldiğini ve oluştuğunu ele alır. Gerçekte olan şeyleri anlatır. Mitlerdeki karakterler olağan üstü varlıklardır... mit, olağan üstü varlıkların hikayesini anlatır. Ve onların kutsal güçlerini açıklar.” (SEYİDOĞLU 1995: 10).
Türk mitolojisinin kaynaklarını sözlü olarak anlatılmış ancak zamanla bir kısmı yazıya geçirilmiş Türk destanlarında bulmaktayız.
1- ALTAY YARATILIŞ DESTANI
Radloff’un derlediği yaratılış destanı daha ziyade Uygur Maniheizm’inin tesirleri altındadır.
“Altay Yaratılış Destanlarında eski İranlıların Tanrıları yanında, Tevratın Adem Aleyhisselamı’nı ve onunla ilgili hikâyeleri de bulabiliyoruz. (Öğel 1971: 420) Verbitskiy’in topladığı Altay Yaratılış Destanının içinde ikinci bir destan vardır. Burada da esas tem, bütün dünyayı kaplayan ilk okyanustur. İkinci olarak toprak gelir. İnsanoğlu ise Kil’in şekillenmesinden meydana gelmiştir. Kilden meydana gelen ilk insanın erlik adını alması ve Tanrı ile rekabete girişmesi de Altay mitolojilerinin yerli motifleridir… Potanin’in topladığı bir Altay Yaratılış Destanında da insanın etini topraktan, kemiklerini ise taştan yaratmıştır (Ögel 1971: 446)
2- YAKUT-TÜRK YARATILIŞ DESTANLARI
Tanınmış seyyah ve bilgin Middendorf’un topladığı Yakut efsanesi, insanın yaratılışı ile ilgili bölümleri de kendinde toplar. Dünyanın yaratılışı anlatıldıktan sonra efsane, diğer Yakut ve Altay rivayetleri gibi Tanrı’nın ilk insan örneğini yapıp, köpeğe bırakarak ruh aramağa gittiğini fakat şeytanın köpeği kandırarak hepsini nasıl tükrüğe boğduğunu anlatmaya başlar (Ögel 1971: 449).
Göktürkler insan oğluna kişi-oğlı, az sonraki Türkler ise Yalnguk-oğlanı derlerdi. Türkler, insanın kendisine Yalnguk derlerdi. Fakat sonradan Yalnguk sözü Adem Aleyhisselam için de kullanılmıştır (Ögel 1971: 479).
Yakut-Türk yaratılış destanlarında insanın yaratılışı şöyle anlatılmaktadır:
“Tanrı insan şeklinde 7 tane şekil yapmıştı. Hepsine can (kut) verip, 7 tane erkek yaptı. Ayrıca 4 tane de kadın yapmıştı. Bu kadınları, insanoğlunun 4’ü ile evlendirdi. Ama geriye kalan 3 kişi kadınsız kaldı. Gidip Tanrıya şikayet ettiler. Buy böyle olur mu diye! Fakat Tanrı hiç oralı olmadı. Ne cevap verdi, ne de kadın. Tabii bu 3 kişi boş durmadılar. Kadınların etrafında dolanmağa başladılar. Ne olduysa böyle oldu, insanoğlu vefasız oldu. Kadınların vefasızlığı da, hep burdan gelirmiş. Ama sonunda diğer 3 erkek nasıl bulmuşlarsa, 3 kadın daha bulmuşlar. Evlenmişler ve 3 oğulları olmuş. Diğer 4 insanın da 4 kızı olmuş. Evlendirmişler bunları birbirleriyle. Ama kızlardan biri açıkta kalmış. Erkeklerden biri de onu karısının üstüne almış. Bu suretle çok kadınla evlenme âdeti (polygamy) meydana gelmiş. Ama erkekler, bu kalan kızı, ben alayım diye, uğraşırken vefasız olmuşlar. Erkeklerin vefasızlığı da buradan gelirmiş.” (ÖGEL1971: 449).
Yrd. Doç. dr. Ali Abbas Çınar, kaynağını belirtmediği bir yazısında “Saha (Yakut) Türkleri, ilk insanın yarı at, yarı insan olduğuna inanmaktadır” demektedir (ÇINAR 1997: 62)
3. DİĞER ALTAY-Türk YARATILIŞ DESTANLARINDA
“Ülgen, insanoğlunun yaratırken, etlerini topraktan, kemiklerini de taştan yapıp, ona ilk örneğini verdi. Kadını da, erkeği en kaburga kemiklerinden meydana getirdi. Fakat bunların ruhu yoktu. Bir ruh bularak bunları canlandırmak lazımdı. Bunun için yola çıktı. Yola çıkmadan önce, insanı koruması için tüysüz bir köpek yaratmağı da ihmal etmedi. Az sonra Şeytan Erlik çıka geldi. Köpek, Erlik’i görünce havladı ve insan örneklerini semtine bile uğratmak istemedi. Fakat Erlik ona yanaştı”: __Ben sana tüy vermeğe, insan örneklerini de canlandırmağa geldim. Sakın havlama!” Dedi. Köpek buna inandı ve sustu. Şeytan köpeğe pisliğinde attı ve “bunu ye,” dedi. Köpek pisliği yeyince tüy sahibi oldu ve insanları Şeytana bıraktı. Eline bir kamış alan Şeytan, kamışı insanların arkasına soktu ve hızla üfledi. Sonra da gitti. Az sonra Tanrı Ülgen geldi. Ne görsün, kadın ve erkek canlanmış, çoktan ruh sahibi olmuşlardı. Ülgen şaşmıştı. Ne yapsındı? Yeni bir insan mı yaratsın dı? Düşünürken bir kurbağa çıka geldi ve Ülgen’e yanaşarak şöyle dedi: ___”Onları yok etmen neye? Bırak, yaşayanı yaşat, öleni de öldür.” Dedi. Ülgen de onları kendi hallerine bırakıp gitti.” (Potanın, Orçerki, (IV, s. 219). (Nakleden: ÖGEL 1971: 465)
4. TÜRK MEMLUK YARATILIŞ EFSANESİ
Türk-Memluk yaratılış efsanesinin kaynağı, Memluklar devrinde Mısırda yaşamış olan Türk tarihçisi Ebubekir B. Abdullah’ın Ay-Bek üd Devadari adlı eseridir. Ona göre “Ulu Han Ata Bitikçi” adlı bir Türkçe kitapta anlatılan yaratılış efsanesi, Cebril B. Bahteşyu adlı İran tarihçisi tarafından Türkçeden Farsçaya çevrilmiş. Ay-Bek Üd Devadari ise bu Farsça tercümeye dayanarak bu bilgileri kendi kitabına aktarmış.
ÖZETİ:
Bu efsanede; çok eski bir çağda, yağan yağmurlarla dünyanın sele boğulduğu, her yerin çamurla kaplandığı bir ortamda, sellerin önündeki çamurlar, bir yol bularak Kara-Dağcı dağında bir mağaraya dolar. Mağaranın içindeki kayalar yarık yarıktır. Hatta bazıları insan kalıbını andırır haldedir. Bu kalıpların içi kille, çamurla dolar. Aradan asırlar geçer. Güneşin saratan burcuna girmesiyle insan kalıbındaki su ile toprak pişmiş, birbirine karışmış. Bu mağara adeta bir kadın, içi de karın olarak, güneşin tesiriyle su ve toprak pişmiş 9 ayda serin bir rüzgar esmiş. Yani su, ateş, toprak, rüzgarın oluşturduğu unsurlar, ilk insanın vücuduna temel olmuşlar. Tam dokuz ay geçince de bir insan ortaya çıkmış adı da Ay-Atam olmuş. İnsanın ilk atası olan bu insan daha sonra göklerden yere iner.
Bu efsanede; çok eski bir çağda, yağan yağmurlarla dünyanın sele boğulduğu, her yerin çamurla kaplandığı bir ortamda, sellerin önündeki çamurlar, bir yol bularak Kara-Dağcı dağında bir mağaraya dolar. Mağaranın içindeki kayalar yarık yarıktır. Hatta bazıları insan kalıbını andırır haldedir. Bu kalıpların içi kille, çamurla dolar. Aradan asırlar geçer. Güneşin saratan burcuna girmesiyle insan kalıbındaki su ile toprak pişmiş, birbirine karışmış. Bu mağara adeta bir kadın, içi de karın olarak, güneşin tesiriyle su ve toprak pişmiş 9 ayda serin bir rüzgar esmiş. Yani su, ateş, toprak, rüzgarın oluşturduğu unsurlar, ilk insanın vücuduna temel olmuşlar. Tam dokuz ay geçince de bir insan ortaya çıkmış adı da Ay-Atam olmuş. İnsanın ilk atası olan bu insan daha sonra göklerden yere iner.
Prof. Dr. Bahaddin ÖGEL bu efsaneyi incelerken Topkapı Sarayı III. Ahmet Kütüphanesindeki Kenzüd’dürer adlı eserden yararlanmıştır. Ögel’in bu efsaneyle ilgili yorumu şöyledir:
“Efsane ana motifler itibariyle uydurma değildir. Fakat Türlerleğ ilgisi hemen hemen çok azdır. İnsanın yaratılışını dört unsur ve balçık esasına dayatan bu inanış, daha ziyade Önasya ve İran mitolojisi ile ilgilidir. Öyle anlaşılıyor ki bu inanç, oldukça geç zamanlarda Türkler arasına da girmiş ve Türkler de efsanede adı geçen kişi ve yar adlarını Türkçeleştirerek kendilerine maletmişlerdi.” (ÖGEL 1971: 485).
II. TÜRK HALK EDEBİYATIN’DA İLK YARATILAN İNSAN
Hatayi mahlasıyla şiirler yazan Şah İsmail, ilk insanın topraktan yaratılışına değinerek, şiirinde bunun önemini vurgular:
“Hatayi ümidüm kesmezem Hak’tan
Bizi vareyledi o demde yoktan.
Balçığımız yoğrulmuştur, topraktan
Türabiyem yerden bittüm ezelden : (ÖGEL 1971: 487).
Yine bir Bektaşi şairi olan Teslim Sultan Abdal da bu dört unsurdan su ve toprağı şiirinde şöyle kullanır.
“Dört duvar içinde olsa mekanım,
Yanımdaki sudan korku çekerim,
Mekanım balçıktır, üstadım ,Ali,
Çekerim gayreti, sererim yolu,” (ÖGEL 1971: 486).
Türk Halk Bektaşi edebiyatında Adem’in cennetten çıkarılışı şöyle ifade edilmektedir:
“Sekiz cennet yaptın sen Adem içün, Adın büyük bağışla onun suçun
Adem’i Cennetden çıkardın niçin! Buğday nene lazım harmancı mısın. AZMİ BABA (Ögel 1971:476)
Benzer motifleri Dede Korkut hikâyelerinde de bulmak mümkündür:
“Yücelerden yücesin, Yüce Tanrı Kimse bilmez nicesin Görklü Tanrı
Sen Adem’e tac urdun! Şeytan’a la’net kıldın!”
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Dede Korkut’un yukarıdaki sözleri için “Bu sözleri” yalnızca İslâm-i geleneklere dayandırmak, eski Türk kültürünü tanıyanlar için biraz garip olur.” yorumunu yapmaktadır (Ögel 1971: 477)
III- ANADOLU FOLKLORUNDA GÖKTÜRK EFSANELERİNİN İZİ
III- ANADOLU FOLKLORUNDA GÖKTÜRK EFSANELERİNİN İZİ
Anadolu Folklorunda Göktürk Efsanelerinin İzi adlı tebliğini 5. Milletlerarası Türkoloji Kongresine sunan Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, bu çalışmasında Göktürklerin kurttan türeyiş efsanesini ele alarak bunun Anadolu folkloruna yansımasını incelemiştir.
Sakaoğlu, 1969 yılında Gümüşhane’de derlediği “Padişahın rüyası” adlı masaldan ve bunun tespit ettiği masal varyantlarından yola çıkarak, bu efsane ile arasındaki paralellikleri aktarmıştır. Sakaoğlu, yazısında “netice olarak Bozkurt destanındaki motifler zaman içinde hafızaların zayıflaması, mekânın değişmesi gibi sebeplerle farklı yapılara bürünmektedir. Biz bunu tabii karşılıyoruz. Bugün Anadolu’da anlatılan bazı halk hikâyelerinin masallaşması sırasında gördüğümüz farklılaşmalar ile “Bozkurt Destanı” ile mukayese ettiğimiz metinler arasında gördüğümüz farklılaşmalar aynı kategoriye girmektedir” demektedir (Sakaoğlu 1992:50).
Sakaoğlu, ayrıca yazısında, Bozkurt Destanı’nın temel unsurunu teşkil eden demir dağı eriterek Ergenekon’dan çıkış motifleriyle ilgili olarak Anadolu’da rastlanan izlerin örneklerini sıralamaktadır. Bunlar kurda ve demire izafe edilen kutsallık inancını belirten inançlar, anlatılar ve ritüellerdir.
IV- EDEBİYATTA ADEM İLE HAVVA
Modern Türk edebiyatında bu konunun fazlaca ele alındığını söylemek zordur. Buna en güzel örnek Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazdığı “Adem’le Havva” adlı hikâyedir. Tanpınar’ın farklı yönünü vurgulayan ve “Hikâye Tahlilleri” adlı eserinde bu hikâyeyi inceleyen Prof. Dr. Mehmet Kaplan şöyle demektedir: “Bilhassa şair Tanpınar, hikâye ve romanlarında rüya, masal ve efsaneyi, hem psikolojik, hem estetik bakımdan yeni bir şekilde değerlendirmek suretiyle, sığ ve basit gerçekçiliği aşan eserler vermiştir. “Adem’le Havva” hikâyesi onun bu nevi denemelerinden biridir” (Kaplan 1979: 160).
Tanpınar’ın hikâyesinde ana fikir; kadın, güzel, sıcak ve herşeyin yerine geçebilecek bir varlıktır, şeklinde özetlenebilir. Vaka olarak ise hikâyenin esasını, Havva’nın yaratılışı, Adem’in onu hayret ve hayranlıkla seyredişi, esrarlı bir varlık olarak anlamaya çalışışı, Tanrı katından ayrılması, onunla baş başa kalışı, kader karşısında korkuya kapılarak Havva’ya sığınmak isteyişi, yer yüzüne gelirken ayrı düşünce, onu büyük bir özlemle arayışı, teşkil eder.
Bu hikâyeyle ilgili olarak Prof. Dr. Kaplan’ın yorumu şöyledir: “Adem’le Havva hikâyesinde Tanpınar, Tanrı’yı değil, Adem ve Havva’yı yüceltir, insanoğlunun yeryüzündeki yalnızlık, sevgi, kader ve sorumluluğu üzerinde durur” (Kaplan 1979:161).
Necip Fazıl Kısakürek de İhtilâl adlı eserinde Hz. Adem’in oğullarından Habil’i kardeşi Kabil’in öldürmesini “ilk düzen bozma ve menfi ihtilâle çekirdek teşkil etme vakası” olarak görmektedir. Onun Kabil’e bakış açısı ise “Sülâlesi Nuh Peygamber zamanına kadar ulaşıp Tufanda kökünden kazınacak, fakat insanoğlunun nefs belası mikrobu olarak sıçraya sıçraya gidecek olan Kabil, işte insanoğlunun menfi kutbundan böyle bir remz…” (Kısakürek 1977:8) Şeklindedir.
Eserinin giriş kısmında Necip Fazıl, Adem Peygamberi, “İlk tevhid ve hikikat vahidini temsil edici nirengi noktası” olarak “insanoğlunun, üreyişinden kendinden hiza ve istikamet alacağı ilk müspet ve hak kutup” olarak nitelerken, “insanoğlunun menfi ve fesatçı tarafını harekete geçiren ilk kişinin ise kardeşi Habil’i öldüren Adem Peygamberin oğlu Kabil”i görmektedir.
Tanpınar, “varlığı gerçekçilerin baktığı gibi alelade dış görünüşüne göre değil, taşıdığı güzellik ve derin manaya göre tavsif ederken (Kaplan 1979: 164-165) Necip Fazıl, insanoğlunun yaratılışıyla birlikte ilk müspet-menfi kavgasının başladığını düşünmektedir.
KAYNAKÇA
ÇINAR, Ali Abbas. (1997) “Türkmen Ahal-Teke Atı” Kültür ve Sanat Dergisi sayı 33 s.62, İş Bankası Yayınları.
KAPLAN, Mehmet. (1979). Hikâye Tahlilleri İstanbul, Dergâh Yayınları.
KISAKÜREK, Necip Fazıl. (1977). İhtilâl, İstanbul, Büyük Doğu Yayınları.
ÖGEL, Bahaeddin. (1971). Türk Mitolojisi-Ankara.
SAKAOĞLU, Saim. (1992). Efsane Araştırmaları, Konya Selçuk Üniversitesi Yayınları.
SEYİDOĞLU, Bilge. (1995). Mitoloji-Metinler, Tahliller, Kayseri.
Adem ile Havva’ya dair kıssa, daha pek çok kıssa inanç gibi Musevilik, Hristiyanlık ve İslamlıkta ortaktır. Buna göre insanın ilk atası olan Hz. Adem’i Allah, topraktan yaratmıştır. (Kaplan 1979: 160) “Ahd-i atik”e[1] göre Tanrı, Havva’yı Adem’in eye kemiğinden halketmiştir. Kur’an’da buna dair bir telmih yoktur.
Adem ile Havva’ya dair kıssa, daha pek çok kıssa inanç gibi Musevilik, Hristiyanlık ve İslamlıkta ortaktır. Buna göre insanın ilk atası olan Hz. Adem’i Allah, topraktan yaratmıştır. (Kaplan 1979: 160) “Ahd-i atik”e[1] göre Tanrı, Havva’yı Adem’in eye kemiğinden halketmiştir. Kur’an’da buna dair bir telmih yoktur.
Eski Ahit’in Tekvin bölümünde; Tek bir erkeğin toprak ya da çamurdan yaratılması ve içinde yaşadığı Cennet adlı bahçenin tasviri, hayvanların yaratılması ve insan tarafından adlandırılmaları; erkeğe eşlik etmek üzere, onun gövdesinden bir kadının yaratılması; kadının bir yılan, erkeğinse kadın tarafından kışkırtılması sonucu ikisinin birden iyiliğin ve kötülüğün bilgisini taşıyan ağacın yasak meyvesinden yemeleri ve cennetden kovulmaları anlatılmaktadır. (Ana Britannica Adem ile Havva maddesi)
İslâm inancında da Hz. Adem, insanlığın atası ve ilk peygamberi, Havva da insanlığın anası olarak kabul edilir. Kur’an’da Adem adı çeşitli nedenlerle 25 kez geçer ve topraktan yaratıldığı bildirilip yaratılışı çamur, cıvık çamur, balçık, nutfe gibi ifadelerle açıklanır. Kur’an’a göre Allah, Adem’e bütün adları öğretir, meleklere Adem’e secde etmelerini buyurur, emri alan melekler secde eder, İblis ise kendisinin Adem’den üstün olduğunu söyleyerek secde etmekten kaçınınca lanetlenip Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılır.
Allah’ın Adem’i topraktan yaratılışı hikâyesi, “Adem a.s. ile Hz. Havva” adlı eserde şöyle nakledilmektedir:
“Hakk Teâlâ Hazretleri Adem (A.S.)’i yaratmayı murâd etti:
“Ben balçık çamurundan insan yaratacağım!” dedi. Sonra toprağa:
“Ben, senden insanları yaratacağım. Bir takımı Bana baş eğecek, bir kısmı da isyâncı olacaktır. Bana ibâdet edenleri Cennet’e, isyâncı olanları Cehennem’e koyacağım!” diye buyurdu. Toprak yalvardı:
“Ey Yüce Allâh’ım! Sana baş eğene söz yok. Ama, isyâncıların Cehennem’e girmesinden korkarım! Dedi.
Sonra ağladı, ağladı. Yeryüzündeki ırmak ve pınarlar o gözyaşlarındandır.
Yüce Allâh (C.C.), Meleklerin en büyüğü Cebrâil (A.S.)’e:
“Var git, YER’den biraz toprak al, getir!” diye buyurdu. Yer, ağlayıp çığlık attı. Cebrâil (A.S.)’e:
“Ben Büyük Allâh’ımızın Yüceliğine sığınırım. Benden, bugün bir şey alma!” dedi. Cebrâil (A.S.), yere acıdı; eli boş olarak geri döndü. Yüce Allah’a:
“Yâ Rabbim!” dedi. “Sen bilirsin ki, buyruğuna aykırı bir niyyetim yoktur. Tanrılık lûtuflarına güvendim. Yer’in ağlayışlarına acıdım, bağışla beni ey, Yüce Rabbim!” dedi.
Cenâb-ı Hakk, Büyük Meleklerden Mikâil (A.S.)’i çağırdı:
“Yer’den biraz toprak al, getir!…” buyurdu. Ama O da, toprağı getiremeden eli boş döndü.
Hakk Teâlâ (C.C.), Dört büyük Melek’ten Azrâil (A.S.)’a buyurdu. O da Yer’e geldi. Bir avuç toprak aldı. Bu toprağı Yer’in her yönünden topladı. Mekke ile Taif şehirleri arasında bir alana koydu.
Azrâil (A.S.), Yer’den toprağı alırken, yine onda bir inilti duymuştu. Yüce Allah (C.C.):
“Ey toprak, gam yeme. Sen’den alınan o toprağı en güzel bir biçimde sana yollayacağım! Senden kara toprak alırım, ay yüzlü, beyaz kişiler gönderirim sana!” diye buyurdu.
Bu toprak dünyanın her köşesinden derlenmişti. Türlü türlü renkleri vardı. Bu nedenle Ademoğulları çeşitli renk ve huyda yaratılmıştı.
Bu kitapta anlatılan hikâye Türk halkının belleğinde şöyle efsaneleşmiştir. “Allah, büyük melekleri insanı yaratmak için toprağa gitmekle görevlendirdi. Diğer melekler, bu işi başaramazlar ya da bağışlanmalarını isterler. Yalnız büyük meleklerden Azrail, toprağı şu sözü söyleyerek razı eder: “Senden yaratılan insanı yine sana geri vermek şartıyla” (Veli Özer-2000)
[1] Hristiyanlığın kutsal kitabı, Kitab-ı Mukaddes Eski Ahit ve Yeni Ahit olmak üzere iki bölümde toplanmış çok sayıda metinden oluşur. Eski Ahit, Hristiyanlığın Yahudilikle paylaştığı kutsal metinleri içerir. (Ana Brittanica)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder